HER ŞEY SENİNLE BAŞLAR

KRALLAR YOKKEN COSAR SOYTARILAR! KRALLAR YOKKEN EFELENIR CAKALLAR! UNUTMA VERILEN HER ARANIN BIR SONU VARDIR! KRALLAR EVE DÖNÜNCE KöPEKLER AYAGA KALKAR!

24 Haziran 2007 Pazar

Dikkatli olun bir gün herkes casus olacak

İletişim teknolojilerini kullanarak istihbarat yapmak her kullanıcı için çocuk oyuncağı oldu. Sanal alemde deliler gibi bilgi arşivleyen insanlar eşiniz, patronunuz, size hayran olan biri veya tamamen bir yabancı olabilir.


Bazen masum bir biçimde, hoşlanılan kişinin doğum tarihi, yaptığı iş veya okuluyla ilgili bilgi toplamak şeklinde gelişse de, işi abartanlar var ve sade mevcut içerikleri kullanmanın ötesine geçmek konusunda çok istekli davranıyorlar. Özel hayatın gizliliği ve mahremiyet kavramlarının daha da gündeme gelmesini elbette internet ve cep telefonunun kullanımındaki artışa borçluyuz.
Gelişmiş yazılımlar sayesinde bilgisayarların her hareketinin uzaktan takip edilebildiğini internet kafeye sadece “Kantır” oynamaya giden veletler bile biliyor. Belli bir ücret karşılığında satın alınabilen ve bedavaya da bulunabilen casus yazılımlar sayesinde başka bilgisayarları gözetlemek için hacker olmak gerekmiyor. Bu programların en bilinenlerinden biri olan Investigator’ın (müfettiş) yaratıcısı Richard Eaton bile programın bu kadar tutmasından rahatsız olduğunu itiraf ediyor. Ancak, "Bu korkunç bir şey!" diyen Eaton'un vicdan azabı ürünü satmasını ve programı kullananlara teknik destek vermesini engellemiyor. Ürününü piyasaya çıkarttığı günden bu yana yüz binlerce kopya satan şirketin müşterileri arasında FBI da yer alıyor.
Her tıklama izleniyorTakibe alınan bilgisayarda çalınan şarkılardan ziyaret edilen sitelere ve indirilen dosyalara kadar her hareketi sinsice izleyen Investigator'ın geliştirilmiş son versiyonu, web kamerasından görüntü kaydedebiliyor ve farklı dillerde de olsa klavye hareketlerini izliyor. Casus program, e-postaları, anında mesaj programında yazılanları, gönderdiğiniz ve aldığınız her belgeyi, yazdığınız her şeyi takip ediyor. Bilgisayarda hayalet gibi dolaşan program herhangi bir klasörün içine gizlenerek saklanıyor. Program, ismini otomatik olarak sık sık değiştirdiği ve topladığı bilgilere eski tarihler verdiği için kolay kolay tespit edilemiyor.Programa kelime bazında da takip yaptırılabiliyor. "Patron", "porno" ya da "terörist" gibi anahtar kelimeleri araması istendiğinde içinde bu kelimelerin geçtiği her şeyi kaydediyor.Seattle'da federal bir soruşturmada kullanılan casus programla, şantaj, hack ve sahtekarlık suçlarından aranan bir Rus hacker’ın yakalandığı belirtiliyor. FBI’ın benzer bir programı bir suç çetesini izlemek için kullandığı biliniyor. Yine ABD'de bir dış ticaret firması, ürünleri gizlice satarak paraları kendi hesaplarına yatıran iki elemanını Investigator yardımıyla yakaladığını belirtiyor. Çocuklarının internette tacize uğramasını engellemek isteyen anne - babaların da bu programı evdeki bilgisayarda kullandıkları ifade ediliyor.

10 Haziran 2007 Pazar

Hackerlardan sınırötesi operasyon

Hackerlardan sınırötesi operasyon Kuzey Irak'taki Bölgesel Kürt Meclisi'nin internet sitesi, kendilerine ‘1923 Türk Grup’ adını veren Türk hacker’lar tarafından çökertildi.
www.kurdistan-parliament.org adresinden yayın yapan site, tıklandığında kullanıcıları üzerinde İstiklal Marşı’nın 10’uncu kıtasının yer aldığı Türk bayrağı ve fonda İstiklal Marşı karşılıyor. Sayfanın ortasında ise “Bu Site, Türkiye Topraklarına Dahil Edilmiştir. Dünya Tarihine Kara Bir Leke Olarak Geçeceksiniz’ yazıyor. Sayfanın alt kısmında ise ‘Mevzu bahis vatanda gerisi teferruattır. 1923 Türk Grup. Bir Türk Dünyaya Karşı’ imzası bulunuyor. Dünyaca ünlü hack kayıtlarının tutulduğu italyan sitesi zone-h.org sitesinin de saldırıyı doğruladığı belirtiliyor.



Ben Bir TÜRKÜM !...
Ben;
Orta Asya'dan Türeyen, Anadolu'da Büyüyen, Avrupa İçlerine Yürüyen TÜRK'üm !
Ben;
Dağlarda Gemi Gezdiren, Taşlara Destanlar Kazdıran, Tarihi Baştan Yazdıran, TÜRK'üm !
Ben;
Adalete, Ben Mertliğe Örnekler Veren, Ölüm - Kalım Savaşına Gülerek Giden, Yeryüzünde Her Murada Eren TÜRK'üm !
Ben;
Sancaklara, Tuğlara Baş Eğdiren, Beylere, Paşalara Hil'at Giydiren, Kılıcını Üç Kıt'ada Gezdiren TÜRK'üm !
Ben;
Atilla'yı, Yavuz'u, Fatih'i Var Eden, Kralları, İmparatorları Kendisine Yar Eden, Düşmanına Dünyasını Dar Eden TÜRK'üm !
Ben;
Şahları, Sultanları Kul Edinen, Altınları, Elmasları Pul Edinen, İncili Kaftanları Çul Edinen TÜRK'üm !
Ben;
Zafer Rüyasını Görenlere Saç Yolduran, Hezimete Uğratıp, Ümitleri Solduran, Müzelerde Baş köşeleri Dolduran TÜRK'üm !
Ben;
Damarlarında Asil Kanın Aktığı Irkım, Benden Bahseder Destanım, Ağıtım, TÜRK'üm, Ben TÜRK'üm, Taa İliklerime Kadar
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'üm !..
Ya Siz Kimsiniz ?



DERT SOFRASINDAN BAL YEDİK, CAN VERDİK ASLA BOYUN EGMEDİK
YÜCE TÜRK MİLLETİ ADINA BU SİTE TÜRK TOPRAKLARINA KATILMIŞTIR
AZİZ ŞEHİTLERİMİZE ve ONLARI BÜYÜTÜP BU VATAN UGRUNA ŞEHİT VEREN ANNE'LERİMİZE
ARMAGAN OLSUN
HACKED BY DANGEROUS GHOST & MUCTOCİLİN
.. !! .. One Turk .. Against The World .. !!..

YERYÜZÜ, HER GÜN, İNSANLARA 10 CÜMLE İLE SESLENİR:

EY ADEMOĞLU!

Üzerimde ; gezip dolaşıyorsun!
İçimde ; hareket edemeyeceksin!

Üzerimde ; günah işlersin!
İçimde ; hesap vereceksin!

Üzerimde ; gülüyorsun!
İçimde ; ağlayacaksın!

Üzerimde ; neşelenirsin!
İçimde ; mahzun olacaksın!

Üzerimde ; mal topluyorsun!
İçimde ; pişman olacaksın!

Üzerimde ; haram yiyorsun!
İçimde ; kurtlar seni yiyecek!

Üzerimde ; hile yapıyorsun!
İçimde ; zelil olacaksın!

Üzerimde ; sevinçlisin!
İçimde ; üzüntüye düşersin!

Üzerimde ; ışıkta geziyorsun!
İçimde ; karanlığa düşersin!

Üzerimde ; herkesle berabersin!
İçimde ; yalnız kalacaksın!


--------------------------------------------------------------------------------

Dini, dili, rengi ve düşüncesi ne olursa olsun, insan, sırf insan olduğu için sevilmelidir.
Bizim gibi düşünmese dahil, karşımızdaki insana hoşgürü ile bakıp saygı göstermeliyiz.



-------------------------------------------------------------------------------

5 Haziran 2007 Salı

NAMAZDA ASKERLERİ ÖRTEN BULUTLAR!!!

İlahi yardım askerlerimizi hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Bedir’den, Huneyn’e Çanakkale’den Sakarya’ya, oradan Kore’ye kadar birçok sıradışı olay yaşanmıştır.


Çanakkale savaşının en çok konuşulan ve Allah’ın (cc) bizlere yardımını açıkça ortaya koyan önemli bir olay da bulutların namaz kılan askerlerimizi örtmesidir. Savaşın başlamasından bitimine kadar meydana gelen birçok olay nedeniyle yabancılar dahi bunu tasdik etmiştir. 1915 yılının Temmuz ayı ile Ağustos ayları arası Ramazan’dır ve Mehmetçik oruçlarını aksatmadan tutmuş, mücadelesine devam etmiştir. Bayram yaklaşırken akıllara şu soru gelir: “Acaba bayram namazı nasıl kılınacak? Toplu halde kılınan bir namaz savaş durumunda uygun olacak mı? Acaba kılamayacak mıyız?” Bütün bu endişeleri yaşayan bir gazimiz neticeyi şöyle anlatıyor:

“Gelibolu’da oturmakta idim. Çanakkale’de 9. Tümen teşekkül edince gönüllü olarak kıtaya kaydoldum. Savaş ilerledikçe din görevlilerinin yerleri de belirsiz olmuştu. Bizim gibi gençler -o zaman 28 yaşındaydım- savaşın içinde görev yaparken, yaşlılar Sargıyeri ve hastanelerde görev ifa ediyorlardı. Ben, Seddülbahir Cephesi’nden savaş bitinceye kadar hiç ayrılmadım. Miladî 1915 yılında Ramazan, 13 Temmuz Salı günü başlamış. 11 Ağustos Çarşamba günü bitiyordu. Arife günü idi cephe kumandanı Vehip Paşa beni çağırdı.

“Hafız, askerin bir talebi var. Yarın Ramazan Bayramı, sabahleyin hep beraber bayram namazı kılmak istiyorlar. Eratın toplu bir halde bulunmaları tehlikeli ve düşman için bulunmaz bir fırsattır. Tekliflerini kabul etmedim. Sen de, münasip bir lisan ile anlatırsın!” dedi.

Paşanın yanından ayrılmıştım ki, zamanın ulularından gözü gönlü Hak adına bağlanmış arif, zarif bir zat çıktı karşıma. Bilgide kimse onunla yarışamazdı. Develer yükü okumuştu. Sohbette onu dinleyenler yangın içinde olsalar sohbetini bırakıp ateşten kaçamazlardı. Bu zat o gün orada idi.

Bana dedi ki: “Sakın ola ki erata bir şey söyleme, gün ola, hayır ola! Allah ne derse o, olur!”

12 Ağustos 1915 Perşembe günü Ramazan Bayramı’nın sabahı erken kalktım. Müslüman Türk askerleri, bayram namazını mutlaka eda edeceklerdi... Aynı göle dökülen sular gibi; Allah sevgisinde birleşen yüzlerce asker de ayakta idi. Hak katında birlikte secdeye varacaklardı. Hep beraber başımızı göğe kaldırdık; hevenk hevenk beyaz bulutlar göründü. Biraz sonra da bu bulutlar yere çöktü. Herkes “Allahü Ekber!” deyip yüzlerini toprağa sürdü. Hepimizin içinde ince bir huzur çiçeklenmiş ve Yüce Allah bizi bulutlar arasında görünmez hale getirmişti. Bu ulu kişi askerin karşısında baş kesti; sonra o derin, o tatlı ve yanık sesiyle, Hazreti Kur’ân’dan “Fetih Sûresi’nin 1’den 9. ayetine kadar okudu. Sonra iki rekat bayram namazı eda edildi. Namaz bitiminde, yüzlerce asker hep birden, “La ilahe İllallah Muhammedün Resûlullah” sözlerini devamlı tekrarlıyorlardı. Askerin betleri benizleri kül gibi olmuş, kimsenin yüreğinde dur durak kalmamıştı. Bu duruma taş olsa dayanamazdı. Görenler mi, söyleyenler mi dayanacak? “Allah! Allah!” diyen kendinden geçiyor, sanki birlikte göklerde uçmak istiyorlardı. Allah ile bir bütün olmanın ilahi ahengi içinde varlıklarından, benliklerinden soyunmuşlar, kendilerinden geçmişlerdi.

Zığındere’nin susuz yatağında, bir alçalıp bir yükselen ‘’La ilahe İllallah” sesleri, insanın kalbini kah varlığın sonsuz ufuklarında koşturuyor, kah yokluğun takat getirilmez güzelliğinde dinlendiriyordu. Hak’tan başka Hak yoktu. Tekrarlanan hep buydu... Sonra, kısa bir sessizlik oldu ve arkasından düşman siperlerinden yükselen, “Allahü Ekber, Allahü Ekber!” sesleri bir uğultu şeklinde bize kadar perde perde geldi..

Daha sonraki günlerde öğrendik ki, İngiliz sömürgesinin Müslüman askerleri; Müslüman Türk askeri karşısında savaştıklarını duyunca isyan etmişler ve derhal geriye alınıp, cepheden uzaklaştırılmışlardı.

12 Ağustos 1915 tarihinden sonra, Seddülbahir cephesinde durum oldukça sakinleşirken, Anafartalar cephesinde ise; kan gövdeyi götürmekteydi. Evladım, bu bulutları yere indirip sis halinde bize gösterilmesi ancak Hazreti Allah’ın emriyle, dört büyük melekten biri olan Mikail Aleyhisselâm tarafından yerine getirilmiştir. Bu olay, Ulu Allah’ın (cc) büyük bir mucizesidir.” (M.İhsan Gençcan, Ç. S. ve Menkıbeler, İst.1998 s. 75)

Kore’de de bulutlar askerlerimizi örtmüştü

Kore Savaşı’nın efsane isimlerinden Albay Celal Dora, 1951’de yaşanan bayram namazı hadisesini şöyle anlatıyor:

“6 Temmuz 1951 günü. Ramazan Bayramı’nın birinci günü idi. Bayram namazını ihtiyat bölgesinin ortasında ve etrafı yüksek kavak ağaçları ile çevrili zümrüt gibi yemyeşil büyük çayırlıkta bütün tugayca toplu olarak kılmamızı kararlaştırdıktan sonra içimde bir ürperti hissetmiştim.

Beş bin kişi namazda iken maazallah düşmanın bir uçak filosunun, taarruzuna uğradığımız takdirde ne büyük bir felâkete uğrayacağımızı gözümün önüne getiriyor ve bir türlü gönlüm razı olmuyordu. General Tahsin Yazıcı’ya taburların kendi bölgelerinde ve ayrı ayrı namazlarını kılmalarını teklif ettimse de imam adedinin azlığı yüzünden imkân görülmemişti.

O sabah, hava çok açık ve berraktı. En küçük bir parça bulut dahi yoktu. Birlikler çayırlık bölgeye gelirken onlarla birlikte bir sis tabakası da çayırlık üzerine çökmeye başlamıştı. Cemaat çoğaldıkça bu sis tabakası da kesafet peyda etmiş ve 10 metre ilerisi görünmez bir hâl almıştı.

Bir hikmeti ilâhi bu sis tabakası yalnız kavaklık bölgenin dışında inhisar etmiş ve bu bölgenin dışında kalan sahada sisten hiçbir emâre görülmemişti. Cenâbı Hakk’ın Türk birliğini koruduğunun en büyük nişanesi olan bu sis tabakası içinde namazımızı kıldıktan, duâsını yaptıktan ve bunu müteakip birbirimizle sarmaş dolaş bayramlaştıktan sonra birlikler kendi bölgelerine giderlerken sis de birdenbire ortadan kaybolmuştu. (Bkz: Celal Dora, Kore Savaşı’nda Türkler, 1950-1951, İstanbul, 1963)

Düşmanın meşhur Golyat adlı zırhlısının batırılması olayında da ortalığı bir anda kaplayan sis Osmanlı askerlerinin çok işine yaramıştı. Haince saldırılar planlayan Golyat, bu şekilde teslim alınabilmişti. Golyat’in batırılması karşısında da General Hamilton hüsranla şu satırları yazmıştı: “Dün geceki kesif sis sırasında, bir Türk torpidobotu, Çanakkale Boğaz’ından sızıp Golyat zırhlısını torpidoladı. Düşman madalyayı hak etti. Kahrolsunlar!”

Sadece bulut olayları değildi meydana gelenler. İngilizler yön bulmak için kullandıkları pusulalarında bile zaman zaman akıl almaz oynamalar görüyor ve ne yapacaklarını şaşırıyorlardı. Örneğin John Hargrave adlı İngiliz subayının verdiği raporda, elindeki pusulanın sık sık yön değiştirdiği ve aynı anda birçok yeri kuzey olarak gösterdiği yazılıdır. Üç Anzak istihkam askerinin yemin ederek ve Anzak Sahra Birliği’ndeki diğer 19 arkadaşlarını da şahit göstererek anlattıkları “Düşman yutan bulut” hadisesi şu şekildedir: 267 kişilik Norfolk Kraliyet Taburu, Alçıtepe’den bir önceki tepe olan 60. tepeye doğru rahat bir şekilde ilerler. Havada soluk renkli bulutlar vardır. Bu bulutlar saatte 6 veya 8 km. hızla esen rüzgâra rağmen sabit bir şekilde durmaktadırlar. Bunlardan yaklaşık 250 m uzunluğunda 60’ar metre eninde ve 60 m yüksekliğinde olan bir bulut tepeyi kaplamıştır. Norfork Kraliyet alayının subayları ve askerleri bulutun içine girmeye başlarlar. Son asker de girince bulut yükünü almış bir uçak gibi havalanmaya başlar. Havadaki diğer soluk renkli bulutlarla birleşerek kuzeye yani Trakya tarafıa doğru gider. Savaş sonrasında bu 267 kişilik alayın bir tek ferdine bile -ne ölüler arasında ne de esirler arasında- rastlanamamıştır.

MSN şifrenizi geri alma yolu

Çalınan Msn veya hotmail şifresini geri almak için yapmanız gerekenleri maddeler halinde görelim :1) Bir adet çalınmış Msn veya Hotmail gerekiyor.

2) http://support.msn.com/default.aspx?locale=en-us
Bu linkteki servisler şu anda Türkçe destek vermemektedir. Bu yüzden hotmail veya Msn destek formunu ingilizce olarak doldurmanız gerekiyor. Hotmail ile yapacağınız tüm yazışmalarda ingilizce olucaktır.

Servisler arasından ” Microsoft Passport Network (now Windows Live ID) ” seçeneğini seçin. Bu servis hotmailin genel şifre servisidir. Eğer olurda bu seçeneği bulamassanız ” Msn messenger ” serviside aynı görevi görür.

3) Açılan form sayfasında ilgili yerleri aşağıda gösterdiğim biçimde doldurun.

* Full Name: ( İsim ve Soyad yazın. ) Örnek : Osman Atabey

* What e-mail address would you like a response sent to? : ( Bu bölüme bir e-mail adresi yazın. Çalınan mail hakkında sorulacak olan sorular ve şifre bilgileri buraya yazacağınız e-mail adresine gelicek. Şifrenizi geri alana kadarda Msn servisleriyle yaptığınız tüm yazışmaları buraya yazdığınız mail ile yapın. ) Örnek : simdiki_mail@mail.com

* Primary e-mail address/member ID associated with the account you are inquiring about: ( Bu bölüme şifresi çalınan mail adresini yazın. ) Örnek : çalinan_mail@mail.com

Service:
Windows Live ID

* What type of problem do you have? : (Bu bölümde hotmail servisi ile hangi konuda problem yaşadığınızı soruyorlar)
I have a comment/suggestion about Windows Live ID ile birlikte Technical Support seçeneğini seçin

veya

I need something fixed ile birlikte Other ve Other seçeneklerini seçin.

(Bu seçenekler bizim konumuzla ilgili değil fakat önemli olan hotmail destek bölümüne ulaşmak.)

* Be specific when describing your problem. The details that you include enable us to promptly send you the most likely solution to your issue. : (Bu bölüme Urgent ile başlayan cümleyi aynı şekilde yazın)

Urgent and important. My mail is hacked . Help me please

* Frequency of the issue: First time ( Bu seçeneği seçin )


* How do you access your account? : Computer ( Bu seçeneği seçin)


* Who is your ISP? : ( Bu bölümde kullandığınız servis sağlayıcısını soruyorlar Türk telekom seçeneği olmadığı için Other seçeneğini seçin ) Other


* Type of Internet connection: : ( Internete hangi şekilde bağlanıyorsanız o seçeneği seçin.)
* Have you recently installed any new software (if you enter yes please add more comments in the text box above)? : No ( Bu bölümde No seçeneğini seçelim )

Submit ile doldurduğumuz form bilgilerini gönderelim ve beklemeye başlayalım.

4) Form bilgilerini gönderdikten bir süre sonra aşağıdaki gibi bir mail alıcaksınız.

Not : Msn veya Hotmail size gönderdiği e-mail ‘de sorduğu soru şeklini değiştirebilir. Burda verilen örnek şuanda kullanılan ve çalışan bir örnektir.

Hello OsmanAtabey

Thank you for writing to Windows Live ID Technical Support. This is Von and I understand that you believe that the security of your account has been compromised. I know how important it is for you to get your account back, so let me assist you.

OsmanAtabey, I would like to help you regain access right away, but because we value our members’ security and privacy, we will need your cooperation in verifying the account ownership. When we receive and verify the necessary information, we can give you the link that will allow you to reset your password. Please provide the following completely and accurately:

1. Your Windows Live ID
2. Your First and Last Names
3. Date of Birth (Month/Date/Year)
4. Country or Region
5. State (if applicable)
6. Zip or Postal Code
7. Your IP address. List the IPs from each computer that you use to access your account. You can go to www .whatismyip. com to find this information. The numbers that appear at the top of this page will be your IP address.
8. Answer to your Secret Question (if applicable)
9. Alternate email address associated with the account (if applicable)
10. Your Internet Service Provider (home or work). An ISP is a company that provides an end user with a connection to the Internet and other similar services, such as e-mail. Examples include MSNIA, EarthLink, and Comcast.
11. Last date and time you successfully signed in

Additional information that may assist us in verifying account ownership.

For Windows Live Mail customers:
1. Any folders you created (aside from the default folders)
2. Contacts in your address book
3. Subjects of any old mail that is in your Inbox or mail folders

For Windows Live Messenger customers:
1. A list of Contacts in your buddy list
2. Your Windows Live Messenger Nickname (your Messenger display name)

Your patience and cooperation on this matter are greatly appreciated. We look forward to your response and resolving your concern.

Sincerely,

Von
Windows Live ID Technical Support

5) Hotmail ‘den gelen bu maile cevabımızda aşağıdaki şekilde olmalıdır.

Not : Çalınan mail hakkında aşağıdaki soruları yanıtlayacak kadar bilgiye sahip değilseniz cevabını hatırlayamadığınız veya bilmediğiniz soruların yan tarafına ( I dont Know and Dont remember ) şeklinde bir cevap yazın. Aşağıdaki soruların çoğu hotmail ayarlarına yazdığınız bilgilerin doğruluğunu ögrenmek için sorulmaktadır. İlk başta dediğim gibi Hotmail ayarlarındaki bilgileri hatırlayamıyorsanız bu bölümleri yanlış bilgilerle doldurmayınız.

İçlerinde cevaplanması gereken önemli sorular : Eski şifreler ve hangi tarihler arasında kullanıldığı, alternatif mail adresi, en son giriş tarihi veya hangi saatler arasında olduğu, hotmail içinde oluşturduğunuz dosyalar klasörler ve hatırladığınız her hangi bir veya birkaç mail içerigi, Msn veya hotmail arkadaş listeniz.

Kendi bilgilerinizi aşağıdaki kırmızı olan yerlere gösterildiği biçimde yazabilirsiniz.

Hello

Addition information :

My old passwords : ( Bu seçeneği ek bilgi olarak ben ekledim. Mail için kullandığınız eski şifreleri bu bölüme yazabilirsiniz tabiki şifreleri hangi tarihler arasında kullandığınızı hatırlamanız gerekiyor. Tarih bilgisi şu aylar arasında veya şu sene gibi tahmini olarakta verilebilir ve ingilizce olarak yazılmalıdır. )

Örnek : My old passwords : tcpsecurity.com in 2005-2006 , osmanatabey in 2007 January

1. My Windows Live ID : ( Şifresi çalınan hotmail ‘i yazın ) Örnek : çalınan_mail@mail.com

2. Your First and Last Names : ( İsim Soyad buraya ) Örnek :Osman Atabey

3. Date of Birth (Month/Date/Year) : ( Doğum Tarihi buraya Ay/Gün/Yıl şeklinde ) Örnek: 06/15/1977

4. Country or Region : ( Ülkeyi yazın ) Örnek : Turkey

5. State (if applicable) : ( Bulunduğunuz İl ‘i buraya yazın ) Örnek : Istanbul / Kadıköy

6. Zip or Postal Code : ( Bulunduğunuz İl ‘in posta kodunu yazın ) Örnek : 34200

7. My IP address : Bu mail i göndermeden önce www.whatismyip.com buradan ip adresinizi ögrenin ve bu bölüme yazın. Örnek: 81.214.175.14

8. Answer to your Secret Question (if applicable) : (Gizli soru ve cevabını bu bölüme yazın.)

My secret question : ( Gizli sorunuzu yazın ) My answer : (Gizli sorunuza verdiğiniz cevap buraya)

Örnek : My secret question : Mailini kim hackledi My answer: HacerAna

9. Alternate email address : ( Eğer şifresi çalınan hotmail ayarlarına alternatif bir mail yazdıysanız o maili buraya yazın.) Örnek : alternatif_mail@mail.com

10. My Internet Service Provider : ( ISP yani internet servis sağlayıcınız hangisiyse bu bölüme yazın. Türk Telekom Adsl Company, SuperOnline, E-Kolay vs.. olabilir. )

11. My last date Signed in Time : (Burada ise hotmail veya msn ‘ye en son hangi tarihte giriş yaptığınız soruluyor. Hatırlıyorsanız yazın eğer mail şifrenizin ne zaman çalındığını biliyorsanız o tarihide buraya ekleyin ) Örnek : I signed in 03/26/2007 My mail is hacked 03/27/2007

For Windows Live Mail customers Answers : (Hotmail için sorulan soruların cevapları )

1. Any folders my created (aside from the default folders) : ( Hotmail içinde daha önce bir dosya veya klasör oluşturup oluşturmadığınız soruluyor. Eğer hatırlıyorsanız isimlerini yazın )

Örnek : My folders : depo, play, ozel_mailler, eski_mailler

2. Contacts in my address book (please include the e-mail address) : (Hotmail içindeki arkadaş listeniz veya devamlı olarak mail gönderip aldığınız kişilerin mail adreslerini buraya yazın.)

Örnek : Contacts in my adress book : arkadasim1@mail.com arkadasim2@baskamail.com

3. Subjects of any old mail that is in your Inbox or mail folders : ( Hotmail içinde aklınızda kalan eski bir mail içeriği, gelen maillerden bir örnek, gönderdiğiniz veya detaylı olarak hatırladığınız bir mail içeriğini bu bölüme yazın )

For Windows Live Messenger customers Answers : ( Msn messenger için sorulan soruların cevapları )

1. A list of Contacts in your buddy list (please include the e-mail address) : (Msn messenger arkadaş listenizde olan kişilerin mail adreslerini detaylı olarak yazın. Ne kadar fazla e-mail adresi hatırlar ve yazarsanız o kadar iyi olur.)


2. Your Windows Live Messenger Nickname (your Messenger display name) : ( Msn messenger içinde kullandığınız nick veya görüntü adı (Display) bölümüne en son yazdığınız yazının aynısını buraya yazın.) Örnek: OsmanAtabey & TcpSecurity.com


6) En son olarak gönderdiğiniz bilgilerin doğruluğu Msn ve Hotmail tarafından kontrol edilip onaylandıktan sonra size şifrenizi yenilemeniz için bir mail göndericekler o maildeki adımları uygulayarak mailinizi geri alabileceksiniz.

1 Haziran 2007 Cuma

Namaz kılanlar terörist mi?



İstanbul Bağcılar Lisesi’nde namaz kılan öğrencilerin medyada suçlu gibi gösterilmesine sert tepki gösteren Memur-Sen Genel Başkanı Dr. Ahmet Aksu, kız çocuklarının soyunma odalarında gizli kamera görüntüleriyle çekilen görüntülerle çocukların, uyuşturucu veya satanist eylemlerde bulunuyorlarmış gibi gösterilmesinin kabul edilemez olduğunu söyledi. Yeni Eğitimciler Derneği Genel Başkanı Hasan Tanrıverdi de, “Bu kızlar uyuşturucu mu kullanmışlar, terörist saldırı mı planlıyorlarmış, silâh veya bomba mı imal ediyorlarmış?” diye sordu.
İstanbul Bağcılar Lisesi’nde namaz kılan öğrencileri de suç işliyormuş gibi sunan bazı gazete ve TV kanallarına tepkiler çığ gibi büyüyor.
Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle bazı illerde düzenlenen etkinlikleri irticai faaliyet olarak kamuoyuna lanse eden medya, Bağcılar Lisesi’nde namaz kılan öğrencileri de suç işliyormuş gibi sundu. Medyanın aşağılayıcı ve korkutucu üslubu, kendi okurunun yanı sıra sivil toplum örgütleri ve vatandaşın büyük tepkisini çekti.
Yeni Eğitimciler Derneği Genel Başkanı Hasan Tanrıverdi, yaptığı yazılı açıklamada, İstanbul Bağcılar Lisesi’nde kız öğrencilerin İslamın emri olan namazlarını kılmalarının medyayı yine harekete geçirdiğine dikkat çekerek, “Yine bir bardak suda fırtına koparmak istiyorlar” dedi.
Milletin olanları üzülerek ve ibretle seyrettiğini vurgulayan Tanrıverdi, “Bu kızlar uyuşturucu mu kullanmışlar, terörist saldırı mı planlıyorlarmış, silah veya bomba mı imal ediyorlarmış?” diye sordu. Tanrıverdi, şunları kaydetti:
“Anayasal teminat altına alınmış olan din ve vicdan hürriyetinin gereğini yerine getirerek, İslamın beş şartından biri olan namaz kılıyorlarmış. Namaz kılmak ne zaman suç oldu da; bu çocuklar hedef tahtası haline getiriliyor? “İnsanlar ister genç, ister yaşlı olsun ibadet yapma hürriyetine sahiptir. Ancak bu konuda işin en acı veren yönü kız öğrencilerin cep telefonu ile kayıt yapılıp, bunun medyada yayınlamasıdır. Açıkça suç işlenmiştir. Biz bu filmi daha önce çok seyrettik. Artık kabak tadı vermeye başladı. Malum medyanın namaz kılmayı bir suçmuş gibi lanse etmesi, Müslüman Türk milletini üzmüştür. Bu konuda RTÜK ve savcılıkların görevini derhal yerine getirmesini bekliyoruz.”
AKSU: BU HABERLER 28 ŞUBAT’I HATIRLATIYOR
Memur-Sen Genel Başkanı Dr. Ahmet Aksu da, kız çocuklarının soyunma odalarında gizli kamera görüntüleriyle çekilen görüntülerle çocukların, uyuşturucu veya satanist eylemlerde bulunuyorlarmış gibi gösterilmesinin kabul edilemez olduğunu söyledi. Son zamanlarda basın yayın organlarında yer alan dini içerikli haberleri, her seçim öncesinde olduğu gibi irtica bahanesiyle bir bardak suda fırtınalar koparılması olarak değerlendiren Aksu, “Her seçim öncesinde olduğu gibi bir takım senaryolarla, aynı elden sevk edildiği düşüncesi uyandıran, kamuoyunu yanıltıcı ve yönlendirici haberler yapılmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu haberler bize 28 Şubat’ı hatırlatmaktadır” diye konuştu.
Türkiye’nin laik ve herkesin din ve vicdan özgürlüğüne sahip bir ülke olduğunun altını çizen Aksu, “Anayasa’nın 24. maddesinde, her vatandaşa dinini rahatlıkla öğrenme ve yaşama hürriyeti tanınmıştır” diye konuştu.
Aksu, Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğunu hatırlattı.
GÜNDOĞDU: BU İNSANLAR
HANGİ ÜLKEDE YAŞIYOR
Eğitimciler Birliği Sendikası(Eğitim-Bir-Sen) Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, haberlere sert tepki göstererek, “Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede gizli mescit olmaz. Kaldı ki ortada bir mescidin bulunduğunu söylemekte mümkün değil” dedi.
Öğrencilerin inançlarını yaşamaya dayalı namaz kılmalarını başka amaçlarla tanımlamanın ancak kötü niyetle izah edilebileceğini dile getiren Gündoğdu, “Bu olayda asıl tartışılması gereken namaz kılınması değil namaz kılmalarının gizlice görüntülenerek medyaya servis yapılmasıdır. Bu olayın bizce en anlamlı sonucu öğrencilerimizin ibadet ihtiyaçlarını karşılayacak birimlerin tefriş edilmesi gerektiğidir. Bu gereklilik Anayasa’nın 24. maddesiyle de paralellik arz etmektedir. Haberin kaynağını oluşturan görüntülerin özel hayatın gizliliğinin açık ihlali olduğu gerçeğini göz ardı ederek, söz konusu öğrencileri kaybedilmiş ve beyni yıkanmış bireyler olarak göstermeleri anlaşılır değil. Namaz kılan öğrencilerin her şeyden önce birey ve insan olduklarını, inançlarını veya inançlarını yaşama şekilleri konusunda bireysel tercih ve haklara sahip bulunduklarını reddederek konuyu ele almaları gazetecilik ve haberciliğe ilişkin evrensel ilkelerle bağdaşmıyor. Namaz kılınmasının sistem ve rejim için tehlikeli olduğu kanaatini uyandırmaya dayalı bu habercilik anlayışının sahipleri, hangi ülkede yaşadıklarını unutmamalıdır.”
KENDİ OKURLARI DA İSYANDA
Okulda çekilen görüntülerin medyaya servis edilmesi, haberlerde ‘gizli kamera’, ‘gizli takip’ gibi ifadelerin kullanılması rahatsızlık oluşturdu. Söz konusu gazetelerin internet sayfaları, okuyucu tepkilerinin akınına uğrarken, özetle şu yorum yapıldı: “İsteyen öğrencilerin namaz kılmalarından daha doğal ne olabilir? Aileler bundan sadece memnun olur.”
Hürriyet ve Milliyet gazetelerinin internet sitelerine haberle ilgili tepki yağarken bazı yorumlar şöyle:
Bu nasıl bir anlayış: Ben ABD de yaşayan bir eğitimciyim. Yahu üç-beş çocuğun bir yerde ibadet etmesinin kime ne zararı var? Burada böyle bir şeyi anlatsanız size gülerler.
Uğraştıkları işe bakın: Şehit cenazelerine ağlayan binlerce anne varken uğraştıkları işlere bakın.
Namaz İslâm’ın şartı: Öğrencilerin aileleri mutlu olacaklarına sanki onlar ahlak dışı bir şey yapıyormuş gibi kameraya çekiyor, TV’lere gönderiyor. Allah aşkına biri çıkıp da söylesin namaz kılmak İslam’ın şartlarından biri değil mi?
Namaz kılmak suç mu?: Namaz kılmak ne zaman suç oldu. Uyuşturucudan, içkiden, sapıklıktan kurtuluş yolunu bulmuşlar. Daha ne istiyorsunuz? Size zorla orada namaz mı kıldırıyorlar?
BAŞOĞLU: NAMAZ DİNİ GÖREV
Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası Genel Başkanı Mustafa Başoğlu, öğrencilerin namaz kılmalarının görüntülenmesi üzerine basında ve kamuoyunda meydana gelen tepkinin “infial” haline dönüştüğünü belirten “Namaz kılmayı kötü bir işmiş gibi gösteren bu düşünceyi şiddetle kınıyorum. Bu ülkenin İslamî terbiyeye uygun insanlara ihtiyacı vardır. Namaz kılan öğrencileri ve buna imkan veren okul yöneticilerini kutluyorum” dedi.
Namazın İslâma inananların belli bir yaştan sonra yerine getirmesi gereken bir dini görev olduğunu hatırlatan Başoğlu, “Okullarımızda çocuklara İslam ahlakı, iyi insan olma kuralları devletine milletine sahip olma ilkeleri öğretiliyorsa buna üzülmek değil sevinmek lazım. Bu ülkenin en büyük ihtiyacı İslamî terbiyeye uygun insanlar yetiştirmektir. Yapılan araştırmalarda gençler arasında sigara ve uyuşturucu bağımlılığının 12 yaşlarına kadar düşmüştür. Böyle bir ortamda namaz kılmayı ve dini öğretmek çocuklarımızı başlarına gelebilecek muhtemel tehlikelerden koruyacak en önemli mekanizmadır” diye konuştu.

Fatih KARAGÖZ / ANKARA
02.06.2007

NOT:BU YAZI (http://www.yeniasya.com.tr/2007/06/02/haber/h2.htm) ALINTIDIR...

AMAÇLARI TAHRİK ETMEK







Sivil toplum örgütü temsilcileri ve ilâhiyatçılar, bu tür haberlerin bir takım hassasiyetleri tahrik etmek amaçlı yapıldığını kaydederek ortamı gerginleştirmek ve yangına körükle gidilmek istendiğini belirttiler. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, Yeni Asya’ya yaptığı açıklamada, bu haberi Türkiye’de sadece belli bir grup medyanın yayınlayabileceğini söyledi. Dünyanın başka hiçbir yerinde böyle garazkâr haber yapılamayacağını kaydeden Kırbaşoğlu, suç duyurusunda bulunacağını kaydetti.

Bağcılar’da bir lisede namaz kılındığı yönündeki haberleri aşağılayıcı ve korkutucu bir üslupla veren basın kuruluşlarına tepki yağdı. Sivil toplum örgütü temsilcileri ve ilâhiyatçılar, bu tür haberlerin bir takım hassasiyetleri tahrik etmek amaçlı yapıldığını kaydederek ortamı gerginleştirmek ve yangına körükle gidilmek istendiğini belirttiler.

Doğan grubu gazeteleri ve Show TV'de yayınlanan haberlerle ile ilgili Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, Yeni Asya’ya yaptığı açıklamada, bu haberi Türkiye’de sadece belli bir grup medyanın yapabileceğini söyledi. Dünyanın başka hiçbir yerinde böyle garazkâr haber yapılamayacağını kaydeden Kırbaşoğlu, şunları söyledi:

“Bu haberi yapanların ortamı gerginleştirmek, yangına körükle gitmek istediklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Tam bir sorumsuzluk örneği. Dine aleni saldırı olarak nitelemek de mümkün bu haberi. Akıl, mantık, iz’ana sığmayan bir olay. Bu gazeteler dinsizlik için mi çalışıyorlar açıkça söyleseler. Ramazan aylarında da dini sayfalar dağıtıyorlar. Bu insanların psikolojilerini anlamak mümkün değil. Yapılan resmen kışkırtıcılık. Kanaatimce dindar insanlar namazın tahkir edildiği gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulunmalı.

Anayasal kurumların, cumhurbaşkanının, hükümetin de demokratlıklarını ispat için adeta turnusol kâğıdı gibi bir fırsat. Bu gazetelerin yaptığı sorumsuzluğa karşı gerekeni yapmalılar.

Hem okullarda din dersi veriyorsun. Namazın dinin temel esaslarından biri olduğunu öğretiyorsun hem de ‘vay namaz kılıyorlar’ diyorsun. Böyle birşey olamaz. Böyle bir haberin yayınlanabilmiş olmasından utanç duyuyorum. Üzerime düşen sorumluluğu da yapacağım, konuyu gündemime aldım. Gazete olarak sizin de okurları suç duyurusuna davet etmeniz, Basın Konseyi gibi ilgili kurumlara başvurmanız gerektiğini düşünüyorum.”

ÖZGÜR-DER Başkanı Hülya Şekerci ise lise öğrencilerinin namaz kılıyor oluşunun çok olumlu olduğunu ve kendilerini tebrik ettiğini belirterek, “Çünkü son zamanlarda özellikle ilköğretim okullarında şiddet, uyuşturucu kullanımı gibi olaylar tehlike sinyalleri veriyordu. Böyle bir ortamda o gençlerin namaz kılıyor oluşu gerçekten önemli ve takdire şayan. Çocukların ibadetlerini yapmaları için bodrum katı değil, daha iyi imkânlar oluşturulmalı” dedi.

Bunu karalama kampanyası yaparak sunmanın çok çirkin olduğunu vurgulayarak, Şekerci, “Asıl mücadele edilmesi gereken şiddet olayları ve uyuşturucudur.” diye konuştu.


“ÇOCUKLARIN HAKLARINA SAYGI GÖSTERİN”


MAZLUMDER İstanbul Şubesi tarafından yapılan açıklamada da haberlerin içeriği değerlendirildiğinde hukuka ve ahlâka aykırı somut bir durumdan, özellikle çocuklara ibadetle ilgili bir zorlamanın varlığından da bahsedilmediğine göre zihinlerde istifham oluşturulmaya çalışıldığının anlaşıldığı kaydedildi. Açıklamada, şöyle denildi:

“Bu haberleri yapan ve yayınlayanların çocuk haklarından, din ve vicdan özgürlüğünden ve bunların yerine getirilmesinde devletin kolaylaştırıcılık yükümlülüğü bulunduğundan haberleri olmaması mümkün değildir. O halde bu haberleri maksatlı kabul etmek ve bu haberleri yapanları kınamak gerekmektedir. Haber yapan yayın organlarının hukuk ve ahlâk sınırları ile toplum yararını, insan haklarını gözetmeyen tutumlarını kınıyoruz.”


MUHTIRAYA ZEMİN Mİ HAZIRLANIYOR?


Namaz alerjisi nükseden medyada bir süredir bu tür haberler hız kazandı. Önce, Denizli Yeşilköy İbrahim Cengiz Yatılı İlköğretim Bölge Okulundaki öğrencilere dağıtılan ve namaz kılmanın öğretildiği ’Namaz Dinin Direğidir’ adlı kitapla ilgili ’suç duyurusu’nda bulunuldu. Daha sonra da Bolu Belediye Başkanlığı tarafından pazar yerlerinde hizmet vermek üzere, mescid haline dönüştürülen otobüs hedef alındı. Medyanın yayınlarından etkilenen merkezî ve yerel yöneticiler de ’suçlar’ı namaz kılmayı kolaylaştırmak olan sorumlular hakkında gecikmeden soruşturma başlattılar.


MEB, SORUŞTURMA BAŞLATTI


Bu arada, Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), iddialara ilişkin inceleme ve soruşturma başlatıldığını bildirdi.

MEB Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’nden yapılan yazılı açıklamada, konuya ilişkin İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğüne gerekli talimatın verildiği kaydedildi. Açıklamada, şöyle denildi:

“İstanbul Bağcılar Lisesi’nde bazı öğrencilerin okulun bodrum katında yer alan bir odada namaz kıldıklarına ilişkin haberlerin basında yer alması Bakanlığımız tarafından değerlendirilmiş ve İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğü’ne gerekli talimatlar verilerek inceleme ve soruşturma başlatılmıştır.”


NAMAZ KILMAK EN DOĞAL HAK


Namaz Gönüllüleri Platformu adına bir açıklama yapan Abdullah Yıldız ise İslâmın beş temel farzından ikincisi ve Kur’ân’da en çok emredilen bir ibadet olan namazın sanki bir suçmuş gibi gösterilmesinin üzüntü verici olduğunu söyledi. Allah’ın, imandan sonra en büyük hakikat olan namazı, “kötülükleri ve hayasızlığı engelleyen” bir ibadet olarak nitelendirdiğini belirten Yıldız, şunları söyledi:

“İnanca ve ibadet hürriyetine saygılı olan tüm ülkelerde normal kabul edilen namaz, hiçbir şekilde suç gibi gösterilemez. Anayasa ve kanunlarla güvence altına alınan inanç ve ibadet özgürlüğü, herkesin olduğu gibi, hiçbir baskı altında olmadan kendi tercihlerini yapan öğrencilerin de hakkıdır. Bugün ilköğretime kadar inen içki, uyuşturucu, fuhuş, kumar, kapkaç ve çeteleşme gibi büyük problemler dururken, hiç kimseye zararı olmadığı gibi, bütün kötülükleri engelleyen namazın aleyhinde olmak, çok çirkin ve antidemokratik bir tavırdır. Eğer böyle bir haber Batıda yayınlansa, suçlanan kimseler tazminat dâvâsı açardı. Namaz kılmak laikliği engellemez, aksine laiklik ibadet hürriyetini güvence altına alır. Bu da gösteriyor ki, ilgili haberi okuyucu bile onaylamamaktadır. Asıl ayıp olan, Bağcılar Lisesindeki öğrencilerin bodrumda namaz kılmak zorunda bırakılmalarıdır. Devletin bütün vatandaşların uygun ortamlarda ibadet etmelerini sağlamak için gerekli yerlere mescit açması gerekir. Bütün milletimizi, en temel hakları olan ibadet özgürlüğünü hiç çekinmeden kullanmaya, böylesi saldırılar karşısında metin olmaya çağırıyoruz.

Naciye KAYNAK / İSTANBUL

01.06.2007

31 Mayıs 2007 Perşembe

Ölümü Çocuklara Nasıl Anlatmalı?

Batı dünyasından elimize geçen ve ölümle alâkalı olan çeşitli yazılar, İslâmiyetin her yaş grubu için ne kadar isabetli müjde ve telkinlerde bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Batılı bir çocuk eğitimcisinin başından geçen çok enteresan bir olay, bu hakikate misâl olarak gösterilebilir.
Bu eğitimcinin küçük yaştaki kızı, günün birinde, bir türlü yemek yemez olmuştur. Annesi çocuğa önce yemesi için yalvarmış, sonra zorlamışsa da fayda vermeyince acıkması için beklemiştir. Ancak aradan 2 gün geçtiği halde küçük çocuk, ağzına bir lokma dahi koymamıştır. En nihayet annesi çok ısrar edince, çocukcağız ağlamaya başlar ve dilinden şu sözler dökülür:
--Ne olur anneciğim sen de yeme, çünkü seni çok seviyorum.
Annesi, neden yememesi gerektiğini sorduğunda küçük kız sebebini söyler ve anne hayretler içinde kalır. Meğer küçük kız ile babası arsında birkaç gün evvel şöyle bir konuşma cereyan etmiştir.
--Baba, niçin yemek yiyoruz?
--Büyümek için.
--Büyüyünce ne olacak?
--İhtiyarlıyacağız.
--Peki ihtiyarladıktan sonra ne olacağız?
--Ne olacak, herkes gibi biz de öleceğiz...
O günden sonra çocuk yemek yememeğe karar vermiştir. Çünkü o, herkesin yemek yediği için öldüğünü zannedip; öyleyse yemek yemem; yemezsem büyümem, büyümeyince de ihtiyarlamam ve dolayısıyla ölmem diye düşünmektedir. Tabii kendisi ölmek istemediği gibi, çok sevdiği annesinin de ölmesini istemiyor. Bu sebeple O'nun da yememesi için, yalvarıp yakarıyor. Ve eğitimci bu hâdiseyi naklederek okuyucularına "Demek çocuklara anlaşılması zor olan ölüm ve âhiret gibi mevzuları anlatmamalıyız." diyor. Bunu burada noktalayıp bir başkasına göz atalım.
Doktor Di Freundin de, Readers Diegest adlı derginin bir sayısında "Çocuklara ölümden bahsetmeli mi?" Konulu bir yazı yayınlar ve ölüm konusunda şu tavsiyelerde bulunur. "Çocuğunuzun köpeği ölünce, derin bir uykuya daldığını, kardeşi, arkadaşı veya bir yakını ölünce de onların bir seyahate çıktığını söylersiniz." diyor.
Ancak birkaç gün sonra gelen yüzlerce mektupta; çocuğumuzu yatırıp uyutamıyoruz ve birlikte seyahate çıkamıyoruz. Çünkü köpeğinin ve arkadaşlarının başına gelen âkibetin, kendilerine de geleceğinden korkuyorlar, ne yapacağız, şaşkına döndük şeklinde birçok soru soruluyor.
Doktorun cevaben yazdığı yazı ise "Bu meseleyi fazla kurcalamakla hata ettik" şeklinde oluyor.
İşte bu cevaplar hiç şüphesiz çaresizliğin ve aczin, ilâhi esaslardan habersizliğin ifadesinden başka bir şey olmasa gerek. Demek ki, insan nev'inin yarısını teşkil eden çocuklar ancak ölüm sonrası bir hayat inancıyla insanca yaşayabilirler. Ve yalnız Cennet fikriyle onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefâtlara karşı dayanabilirler. Ve her vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümlerinin onların endişeli nazarlarına çarpmasına, ancak ebedi hayatın müjdesiyle tahammül edebilirler. hem bunu tahmin etmek zor değildir. Çünkü çocuklar daha küçük yaşlardan başlayarak çeşitli ölüm-kalım tecrübeleriyle belirli bir ölçüde ölümle ilk karşılaşmaya doğru ilâhi bir programlama çerçevesinde hazırlanmaktadır.
Aydınlık ve karanlığın birbirini takibi, uyuma ve uyanık kalma dönemleri, çeşitli çocukluk oyunları ölüm ve hayat zıtlıkları şuurunu geliştirmekte, çocuk yavaş yavaş bazı şeylerin daimi ve düzenli bir şekilde gelip gittiğini, ister istemez öğrenmektedir. Bize düşen ise, en iyi ve realist telkini, ruha uygun olarak enjekte edebilmektir. Yeri gelmişken bu konuda da bazı tecrübe ve tespitlerin ışığında çocuktaki ölüm şuurunun kendini hangi yaşta gösterdiğne göz atalım. "Henüz 5 yaşına gelmemiş küçüklerin, ölümün varlığından bütünüyle habersiz ve herşeyin canlı olduğu, Macaristan, Çin İsveç, A.B.D. doğumlu çocuklarda yapılan testlerde hepsinin aynı kavrayış şeklini paylaştığı görülmüştür.
Çocuklara gerçeklerin bizim inancımız doğrultusunda öğretilmesi, onların yavaş yavaş ölüm fikrini kabul etmelerine ve bu tutumlarının düşünce ve konuşmalarına yansımasına sebep olur.
Pedagog ve psikologlar tarafından yapılan araştırmalar, çocuğun ruhî dünyasının en çok sarsıldığı yaşların 7 ve 9 yaşları olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü çocuğun ölümü ihtiva eden, ölü taklidi yapması gerektiren oyunlara merak sarması bu döneme rastlar. Ölü taklidinin yer aldığı oyunların oynanması, çocuğun ölüm düşüncesini hayatın içine yerleştirmesi açısından tesirli bir rol oynar. Bu dönemdeki çocukların çoğu ölümü, bütün hayatî faaliyetlerin süresiz olarak kesilmesi şeklinde benimserler. Ünlü bir pedegog olan Carlos Costanetana'ya göre; çocuk ancak kendini doğrulayacak tasvirlere dayalı his ve müşahede tahlillerini yapabilecek duruma eriştiği bu yaştan itibaren, dünyayı ve hayatı tanımayı öğrenmiş ve dolayısıyla içinde yaşadığı cemiyetin bir üyesi olmağa hak kazanmış demektir.
Hiç şüphesiz insanlar içinde yapılan bu araştırmalarda mantık ölçülerine sığmayan tecrübe ve buluşlara da rastlamak mümkündür. Ancak yine de bunların hepsi bir araya geldiğinde şaşırtıcı bir şekilde birbiriyle uyum gösteren bir tablo meydana getirmektedir.
Başta zikrettiğimiz iki misalde olduğu gibi; susmak veya meseleyi örtbas etmeye çalışmak kime ne kazandırır? Aslında bizce hiç ehemmiyeti olmayan şeylerin dahi en ince noktalarını soran veya araştıran çocuk nasıl olur da kendisini ve bütün yakınlarını alâkadar eden ölüm ve âhiret gibi mevzuları sormaz, araştırmaz?.
Eğer siz ona "Ölüm yokluk değil!.. Hiçlik değil!... Sönmek değil!... " hakikatını ve kabir kapısının nur âlemine açılan bir kapı olduğunu anlatamazsanız çocuğun, küçücük kalbi paramparça olacaktır. Oynamakta adi bir oyuncağı dahi elinden almaya çalıştığınızda ağlayan çocuk, eğer ahireti bilmezse, hergün beraber oynadıkları kardeşinin veya sevdiği bir yakınının birdenbire kaybolmasına nasıl tahammül edecektir?
Halbuki ruhu, "âhirete îman" nuruyla aydınlanan bir çocuğun çehresindeki teessür sisi dağılacak "Gerçi çok sevdiğim oyun arkadaşım veya kardeşim öldü, ama Cennetin bir kuşu oldu; orada bizden daha iyi yaşar. Hem nasıl olsa biz de O'nun yanına gideceğiz. Ölüm yok olmak değil ki üzüleyim. ölüm sadece bir vatan değişikliğinden ibarettir." düşüncesi şuur ve hislerine akseder aksetmez, gözyaşları dinecek ve o küçücük kalbi huzur bulacaktır.
Yazımızı Prof. dr. Atalay yörükoğluínun ölüm ve çocuk konusundaki bir tavsiyesiyle bitirelim: ìÇocuklar ölümle çok erken yaşlarda ilgilenmeye başlarlar. Öldükten sonra iyilerin cennete gideceğini öğrenmek onlar için çoğu zaman yatıştırıcı olur... Sevdiği dedesi ölen bir küçük çocuk, bu gerçeği çok güzel dile getirmişti: dedem beni bırakıp cennete gitti, orada başka çocuklarla oynuyor!..
Yörükoğlu çocuğun bu durumuyla ilgili olarak anne ve babalara son tavsiyesi; onların sevdiği kişilerle bir öte dünyada buluşmak ümidini kırmayın şeklindedir.
Son olarak şunu da ifade edelim ki; ölüm meslesini çocuklara doğru biçimde anlatmanın yolu asıl biz büyüklerin onu doğru şekilde anlamamızdan geçer.

TÜRKİYE

§§§§§§§§§_§§§___§§§_§§§§§§§§§_§§§__§§§_§§§_§§§___§§§_§§§§§§§ §§
___§§§____§§§___§§§_§§§___§§§_§§§_§§§_______§§§_§§§__§§§
___§§§____§§§___§§§_§§§§§§§§§_§§§§§§___§§§____§§§____§§§§§§
___§§§____§§§___§§§_§§§__§§§__§§§_§§§__§§§____§§§____§§§
___§§§____§§§§§§§§§_§§§___§§§_§§§__§§§_§§§____§§§____§§§§§§§ §§

ENTRASAN BİLGİLER

NO
BİLGİ
1
12 345 679 x 9 =111 111 111
2
12 345 679 x 18 =222 222 222
3
12 345 679 x 27 =333 333 333
4
12 345 679 x 36 =444 444 444
5
12 345 679 x 45 =555 555 555
6
12 345 679 x 54 =666 666 666
7
12 345 679 x 63 =777 777 777
8
12 345 679 x 72 =888 888 888
9
12 345 679 x 81 =999 999 999
10
12 345 679 x 999 =999 999 12 345 678 987 654 321
11
ABD'de, yaşları 20 ile 29 arasında olan zenci erkeklerin üçte biri ya hapiste ya da gözaltında tutulmaktadır.
12
Açık bir gecede, çıplak gözle iki bin ayrı yıldızı görmek mümkündür.
13
Albert Einstein dokuz yaşına kadar düzgün konuşamamıştı.
14
Aslanlar bir günde 50 kez sevişebilirler.
15
Avustralya'daki tuvaletlerin sifon suları saat yönünde akar.
16
Başkan John F. Kenndy, yirmi dakikada dört gazete okuyabilirdi.
17
Beethoven beste yapmadan önce kafasını soğuk suya sokardı.
18
Bir cam kırıldığında, ufalanan parçalar saatte üç bin millik bir hızla etrafa saçılır.
19
Bir devekuşunun gözü beyninden büyüktür.
20
Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla şeker vardır.
21
Bir okyanusun en derin yerinde, demir bir topun dibe çökmesi bir saatten uzun sürer.
22
Bir timsahın gözlerinin arasındaki mesafe, ayaklarının büyüklüğüne eşittir.
23
Bugüne kadar kaydedilmiş en büyük dalga, 1971 yılında Japonya'nın Ishigaki Adası'nda 85 metre yüksekliğine ulaşmıştır.
24
Bugüne kadar ölçülmüş en büyük buz dağı, 300 km uzunluğunda ve 90 km genişliğindedir ve Belçika'dan daha büyük bir yüzölçümüne sahiptir.
25
Bukalemunların dilleri, vücutlarından iki kat daha uzundur.
26
Charles Dickens, uykusuzluk hastalığına yakalanmıştı. Sadece yüzünü kuzeye dönerse uyuyabileceğine inanıyordu.
27
Dalmaçyalılar gut(HASTALIK) olmayan tek köpek cinsidir.
28
Değerli taşların çoğu birkaç elementten oluşur, sadece pırlanta tamamen karbondan oluşur.
29
Dünyada her dakika iki tane düşük şiddette deprem olmaktadır.
30
Dünyadaki hayvanların yüzde sekseni altı ayaklıdır.
31
Dünyadaki ilk telefon rehberinde sadece elli isim yer almıştı.1878 yılının şubat ayında Connecticut New Haven'da yayımlanmıştı.
32
Eiffel Kulesi'nin tepesine çıkana kadar 1792 basamak vardır.
33
En fazla asfaltlı yola sahip ülke Fransa'dır.
34
Geçen 3500 yılın, sadece 230 yılı barış içinde yaşanmıştır.
35
Global ısınma yüzünden yükselen deniz seviyesi 2050 yılında Shangai ve deniz kıyısındaki diğer Çin şehirlerinde büyük sellere neden olacak. Bu sellerde 76 milyon kişi evsiz kalacak.
36
Güney Kore başkenti Seul, Kore dilinde "başkent" anlamına gelmektedir.
37
Günışığından daha fazla yararlanmak için saat uygulamasını Benjamin Franklin başlatmıştır.
38
Günümüzde, evlenenlerin yüzde ellisi boşanmaktadır.
39
Havuca rengini karoten verir.
40
Hawaii alfabesinde sadece 12 harf bulunmaktadır.
41
Her 25 kişiden biri astım hastasıdır.
42
Her iki taraf da kan bağışında bulunursa, Paraguay'da düello yapmak yasaldır.
43
Herhangi bir okyanusun en uzak olduğu nokta Çin'dir.
44
Hindistan'daki yıllık doğum sayısı, Avustralya'nın toplam nüfusundan fazladır.
45
Hipopotamlar insandan daha hızlı koşarlar.
46
İlk çamaşır makinesı 1907 yılında Hurley Machine Co. Tarafından pazarlandı.
47
İnciler sirkede erir.
48
İnek sütünün pH değeri 6'dır.
49
İngilizcedeki Wendy ismi, Peter Pan hikayesinde kullanılmak üzere uydurulmuştur.
50
İnsan elinde, en yavaş uzayan tırnak baş parmağınki, en hızlı uzayan tırnak ise orta parmağınkidir.
51
İnsan saçı, üç kilo ağırlık kaldırabilecek esnekliktedir.
52
İnternetin yıllık büyüme yüzdesi 314.000'dir.
53
Kanada, Kızılderili dilinde "büyük köy" anlamına gelmektedir.
54
Kaptan Cook, Antarktika hariç bütün kıtalara ayak basan ilk insandır.
55
Kedilerin beyninde 32 adet kas vardır.
56
Kereviz yerken harcanan kalori, kerevizin içindeki kaloriden daha fazladır.
57
Kış aylarında, Moskova'daki buz pateni pistleri 250 bin metrekarelik bir alanı kaplar.
58
Kıta isimlerinin hepsi aynı harfle başlayıp aynı harfle biter.
59
Köpeklerin ter bezleri ayaklarındadır.
60
Larry Hagman (JR.)Dallas dizisinin setinde hiç kimsenin sigara içmesine izin vermezdi.
61
Marilyn Monroe'nun altı ayak parmağı vardı.
62
Meşe ağaçları elli yaşına gelmeden meşe palamudu üretemezler.
63
Mickey Mouse'dan önce en meşhur çizgi film kahramanı Felix The Cat'di.
64
Mumyaların ayak parmakları tek tek sarılarak mumyalanmıştır.
65
Norveç'in kuzeyinde, her yaz 14 hafta gece gündüz güneşli geçer.
66
Ortalama bir erkek, hayatının 3350 saatini tıraş olmak için harcar.
67
Peru'da hiç umumi tuvalet yoktur.
68
Rodin'in ünlü 'Düşünen Adam' heykeli aslında İtalyan şair Dante'nin portresidir.
69
Rusya'da doğudan batıya doğru seyahat edilirse, yedi saat kuşağı geçilir.
70
Rusya'nın dörtte biri ormanlarla kaplıdır.
71
Sadece dişi sivrisinekler ısırır.
72
Sahra Çölündeki Tidikelt kasabasına on yıl boyunca hiç yağmur yağmamıştır.
73
Salatalığın yüzde 96'sı sudur.
74
Sallanan sandalyede hiç durmadan sallanma rekoru 440 saattir.
75
Sihirli sözcük 'abrakadabra' ilk olarak yüksek ateşli hastaların ateşlerini düşürmek için söylenmişti.
76
Sümüklüböceklerin dört tane burnu vardır.
77
Tarantulalar iki buçuk yıl yiyeceksiz yaşayabilirler.
78
Tarih boyunca yeryüzünde bulunan altın 200 kat daha fazlası okyanuslarda bulunmaktadır.
79
Timsahlar renk körüdür.
80
Uranüs, çıplak gözle görülebilen bir gezegendir.
81
Ünlü çizgi film kahramanı Temel Reis, 1919 yılında Elzie Crisler Segar tarafından yaratıldı.
82
Üzerinde barkodu olan ilk ürün Wrigleys marka sakızdır.
83
Venüs saat yönünde dönen tek gezegendir.
84
Yarım kilo bal yapabilmek için arılar iki milyondan fazla çiçekten bitki özü toplamak zorundadırlar.
85
Yataktan düşerek ölme olasılığı iki milyonda birdir.
86
Yazar Rudyard Kipling sadece siyah mürekkep kullanırdı.
87
- 600 tane bitki cinsi et yiyendir. (Camiraous)
88
- Beynin %85 'i sudur.
89
- Bilgisayarla calismak gozlerini bozmaz sadece yorar.
90
- Bir insan yedi dakika icerisinde uykuya dalar.
91
- Dunyada en cok kullanilan isim Muhammed 'dir.
92
- Dunyadaki ısı 1900 yilindan itibaren 0.7 derece artti.
93
- Gozleri acik tutarak hapsirmak imkansizdir.
94
Gulmek icin 17 adeleye ihtiyac vardir. Surat asmak icin ise 43 adeleye ihtiyac vardir.
95
- Insan omru boyunca 20 kilo toz yutarlar.
96
- Insan vucudunda 600 'i askin adele vardir.
97
- Insan vucudundaki en guclu kas dildir.
98
- Ketcap onceleri ilac olarak kullaniliyordu.
99
Kibrit kutusu kadar bir altin, bir tenis kortu buyuklugune kadar inceltilebilir.
100
- Mexico City her sene 25 cm. kadar batiyor.
101
Michael Jardan 'in bir senede Nike reklamlarindan kazandigi para, Malaysia'daki Nike fabrikasinda calisan tum personelin aldigi senelik maastan daha fazladır
102
- Ortalama bir insan yilda 1.460 'in uzerinde ruya gorur.
103
- Sarisinlarin esmerlere gore daha fazla saci vardir.
104
- Shakespeare 23 Nisan 'da dogdu ve 23 Nisan 'da oldu.
105
- Yanlis dereceli gozluk gozleri bozmaz.
106
- Yetiskin bir insan gunde ortalama 23.000 kez nefes alir.
107
- Yunuslarin beyni insanlarinkinden daha buyuktur.
108
Atmis yasinda, insanlar tat alma duyularinin %50 sini kaybederler.
109
-Ayni parmak izi gibi, her insanin dil izide farklidir.
110
Az isikta okumak gozlere zarar vermez. Ama yorar.
111
Bir insan yasami boyunca iki yuzme havuzu dolduracak kadar tukuruk salgilar.
112
Dollenmeden doguma kadar bir bebegin agirligi bes milyon kat artiyor.
113
Dunyada 65 yas uzerindeki insan sayisi 380 milyondur. 2020 yilinda bu sayinin 690 milyona yukselmesi bekleniyor.
114
Eskimolar buzdolaplarini yiyeceklerin donmamasi icin kullanırlar.
115
Insan gunde ortalama 80 ile 100 sac teli doker.
116
Insan teninin bir santimetrekaresi 625 tane ter bezi içerir.
117
Insan vucudu bir saniyede iki milyon kirmizi kan hucresi uretir.
118
Insanlar vucutlarinda 300 adet kemikle doguyorlar ama yetiskin olduklarinda bu sayi 206 'ya dusuyor.
119
Ortalama olarak, Amerika'da gunde uc adet cinsiyet degistirme operasyonu gerceklesmektedir.
120
-Sicak su soguk sudan daha agirdir.
121
-Sogan dograrken sakiz cignemek goz yasarmasini onler.
122
Uzay yolculugunda tasinacak her kilo icin gerekli olan yakit miktari 530 kg 'dir.
123
Vucudumuzdaki kemiklerimizin dortte biri ayaklarimizda bulunur.

BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ PEKİ?

Az ışıkta okumak gözlere zarar vermez. Ama gözlerinizin gereksiz yere
yorulmasını istemiyorsanız aydınlık yerde okuyun.
Yanlış dereceli gözlük gözleri bozmaz.Bilgisayarla çalışmak gözleri bozmaz
sadece yorar.
Dünyadaki ısı 1900 yılından itibaren 0.7 derece arttı.
600 tane bitki cinsi et yiyendir. (Camiraous)
Yunuslarin beyni insanlarinkinden daha büyüktür.
Arılar, sivrisinekler ve diğer ses çıkaran böcekler kanatlarıyla bu sesi
çıkarırlar.
insanlar ömrü boyunca 20 kilo toz yutarlar.
Shakespeare 23 Nisan 'da doğdu ve 23 Nisan 'da öldü.
Dünyada en çok kullanılan isim Muhammed 'dir.
Michael Jardan 'ın bir senede Nike reklamlarından kazandiği para,
Malaysia'daki Nike fabrikasinda çalisan tüm personelin aldığı senelik
maaştan daha fazladır.
amerikalılar hergün 1.6 milyondan fazla saat trafik sıkışıklığında zaman
kaybediyorlar.
Bir oyun ne önemi vardır. 1923 'de bir oy, Adolf Hitler 'i Nazi partisinin
liderliğine getirdi.
Amerika 'da sandviçlerin %50 'si öğle yemeklerinde, %28 'i ise akşam
yemeğinde yeniliyor.
Her insan günde ortalama 2 kilo çöp üretiyor
Kibrit kutusu kadar bir altın,bir tenis kortu büyüklüğüne kadar
inceltilebilir.
İnsan günde ortalama 80 ile 100 saç teli döker.
Altmış yaşında, insanlar tat alma duyularının %50'sini kaybederler.
El tırnakları, ayak tırnaklarından daha hızlı büyürler.
Gülmek için 17 adeleye ihtiyaç vardır. Surat asmak için ise 43 adeleye
ihtiyaç vardır.
İnsan vücudunda 600 'ü aşkın adele vardır.Beynin %85 'i sudur.
İnsan vücudundaki en güçlü kas dildir.
Gözleri açık tutarak hapşırmak imkansızdır.
Bir insan yedi dakika içerisinde uykuya dalar.
Sıcak su soğuk sudan daha ağırdır.
Mexico City her sene 25 cm. kadar batıyor.
Peru 'da hiç umumi tuvalet yoktur.
Sağ elini kullanan insanlar, sol elini kullananlara göre ortalama dokuz yıl
daha fazla yaşıyorlar.
Bir insan yaşamı boyunca iki yüzme havuzu dolduracak kadar tükürük salgılar.
Telefonunuz 201 parçadan oluşur.
Yetişkin bir insan günde ortalama 23.000 kez nefes alır.
Amerikan halkının %49 'u hergün kişi başına 3.3 fincan kahve içiyor.
Sarışinların esmerlere göre daha fazla saçı vardır.
İnsanlar yaşamları boyunca altı filin ağırlığına eşit miktarda yiyecek
tüketiyorlar.
Döllenmeden doğuma kadar bir bebeğin ağırlığı beş milyon kat artıyor.
İnsan vücudu bir saniyede iki milyon kırmızı kan hücresi üretir.
Aynı parmak izi gibi, her insanın dil izide farklıdır.
Ortalama bir insan yılda 1.460 'in üzerinde rüya görür.
Soğan doğrarken sakız çiğnemek göz yaşarmasını önler.
Vücudumuzdaki kemiklerimizin dörtte biri ayaklarımızda bulunur.
Ampulü icat eden Thomas Edison karanlıktan korkardı.
Kürdan, Amerikalıların boğulmasına en fazla neden olan nesnedir.
İtalyan bayrağının tasarımını Napoleon Bonaparte yapmıştır.
Kağıt parçalar ilk kez Çin 'de kullanılmıştır.
Ketçap önceleri ilaç olarak kullanılıyordu.
Uzay yolculuğunda taşınacak her kilo için gerekli olan yakit miktarı 530
kg'dır.
Salatalık bir sebze değil, meyvedir.
Eski zamanlarda dinamit yapımında yerfıstığı kullanılırdı.
Dracula, tarih boyunca sinemaya en fazla uyarlanan hikayedir.
İnsanlar vücutlarinda 300 adet kemikle doğuyorlar ama yetişkin olduklarında
bu sayı 206 'ya düşüyor.
Ortalama olarak, Amerika'da günde üç adet cinsiyet değiştirme operasyonu
gerçekleşmektedir.
Eskimolar buzdolaplarını yiyeceklerin donmaması için kullanırlar.
Telefonun mucidi Alexander Graham Bell, karısı ve annesiyle hiçbir zaman
telefonda konuşamadı. Çünkü ikiside doğuştan sağırdı.
İnsan terinin bir santimetrekaresi 625 tane ter bezi içerir.
Hindistan 'da oyun kağıtları yuvarlaktır.
Çocuklar baharda daha fazla büyüyor.

Bir Amerikalının Müslümanlık Hakkındaki 23 Sualine CEVAPLAR

Amerika'nın Utah eyaletinin Salt Lake City şehrinde avukat Rulon S. Howelles'in islam Dini ve Hıristiyanlığın esasını teşkil eden meseleler üzerinde Müslümanların diişüncelerini öğrenmek ve bir kitap hazırlamak maksadı ile islam memleketlerine tevcih ettiği suallere, Maarif Vekaletinin 22 Kasım 1955 gün ve 022/14536 sayılı yazısı üzerine Diyanet işleri Reisliği Müşavere ve Dini Eserler İnceleme Heyetince hazırlanan cevaplar.

1. ALLAH. (Üstün varlık. Mütevassıt bir müslüman alimin bundan ne anladığını açıklayın. Aynı zamanda henüz gençlik çağında bulunan bir kimsenin ne anladığını izah edin?)

CEVAP:1
Müslümanların alimi de, cahili de, genci de, ihtiyarı da Rabü'l-âlemîn olan Allahu Teala'ya şöyle inanır :
Allahu Teâlâ Var'dır;
Birdir;
Varlığının evveli yoktur;
Varlığmın ahiri yoktur;
Ne kendisi yaratılmışlardan birisine benzer, ne de yaratılmışlar kendisine benzer;
Varlığı, başka bir varlığa dayanmaz, kendi zatı ile vardır. Varlığı zâtının iktizâsıdır. Doğmaktan, doğurulmaktan, doğurmaktan baba veya oğul olmaktan, zaman ve mekanda bulunmaktan münezzeh ve müteâlî olarak mevcuttur.
Hiç bir vâsıtaya muhtaç olmaksızın, Her şeyi bilir;
Her şeyi işitir;
Her şeyi görür.
Mutlak hayat sâhibi'dir; mutlak kudret sahibidir; mutlak irade sâhibidir.
Diler, dilediğim yapar.
Kelam sıfatı ile de muttasıfdır; sese ve harfe muhtaç olmaksızın söyler; peygamberleri vasıtası ile insanlara kitaplar gönderir ve göndermiştir.
Bu sıfatların zıtları, Allâhu Teâlâ hakkında düşünülmez ve düşünülemez.
Allahu Teâlâ, kainatın şeriksiz ve nazirsiz yaratıcısıdır; yaratan, yarattıklarını yaşatan, öldüren, sonra yeniden diriltecek olan, iyi kulları için ni'metler, kötüler için de azab hazırlayan O'dur.
Biz Cenab-ı Hakk'ın âsârından kudret ve azametini, yüksek sıfatlarını düşünür, zat ve mahiyetinden bahsetmeyiz.
İşte, istisnâsız, her Müslüman'ın Allahu Teâlâ hakkındaki inancı böyledir. Şu kadar ki, Müslüman'ların ilim sahibi olanları, Allah'a îman mevzuunda kanaatlerini aklî ve naklî delillerle ispat edebilecek durumdadırlar.
* * *


2. EKÂNÎM-İ SELÂSE. (Buna Hıristiyanların umumiyetle inandığı şekilde inanıyor musunuz?)


C E VA P : 2
Hıristiyanlar, umumiyetle Teslis'e yani Allah'ın hem üç, hem bir olduguna inanırlar.
Ekânîm-i Selâse dedikleri bu üçüzlü ilah telakkîsinde ihtilaf etmişlerdir. Bir kısmı: Allah bir cevherdir ki, kendinin üç uknûmu (üç aslı) vardır. Biri Baba, biri Oğul, diğeri de Rûhû'l'Kudüs'tür, derler.
Diğer kısmı ise; Uknûm'un biri Allah, biri Meryem, birisi de Îsa olduğunu söyleyip, Îsa aleyhisselâm'ın Allah'ın oğlu olduğunu kabul ettikten sonra kendisinde nâsûtî ve lâhûtî iki tabiat bulunduğunu ve bu iki tabiatın da bir'e inkılâb ederek, Hazret-i Îsa'nın, nâsûtiyyeti ile muhdes ve mahluk bir insan olduğuna, lâhûtiyyeti ile de Hâlik ve gayr-ı mahlûk, ilah olduğuna inanırlar.
İşte Hıristiyanların Ekânîm-i Selâse dedikleri bunlardır.
Biz. Müslümanlar ise böyle bir akideyi asla kabul etmeyiz.
Bizim îman ve i'tikad ettiğimiz Allah, birinci suâlin cevabında da bildirildiği üzere asla teaddüt, tecezzi ve inkısam kabul etmez.
Hıristiyanlıktaki Ekânîm-i Selâse akîdesini kabul etmeyişimizin sebebini kısaca izah edelim :
Bilinmelidir ki, Müslümanlık, akla büyük bir mevki vermiştir. Bunun için, Müslümanlığın bütün îman esasları ma'kuldür, yani akla uygundur ve onlarda akıl ve mantığın kabul etmeyeceği hiç bir esrarlı noktaya rastlanmaz.
Ekânîm-i Selâse akîdesindeki Allah'ın hem üç, hem bir olması ciheti ise aklen açık bir tenakuz teşkil eder.
Üç uknûmdan birisi sayılan Hazret-i Îsa'nın sonradan dünyaya geldiği kabul edildiğine göre, kendisi doğmazdan evvel, mevcut kainatın Allah'tan hâlî bulunması îcab eder. Çünkü Hazret-i isa'nın, Allah'ı teşkil ettiği sanılan üç uknûmdan birisi olduğuna ve Hazret-i Îsa orada bulunmadıkça ulühiyyet câmiası da bulunmayacağına göre Hazret-i Îsa doğmadan Allah'ın da bulunmaması iktiza eder,
Üç uknumdan mürekkep lûhiyyet câmiasınm vücûdu bundan cüz' olan Hazret-i Îsa'nın bulunmasına muhtaç olması lazım geleceğine göre böyle bir ihtiyaç aczi ve müstelzimdir. Allahu Teâlâ'nın ise Kaadir-i Mutlak olduğu müsellem bulunduğundan böyle bir acz ve ihtiyaç bilbedâhe bâtıldır.
Bunun içindir ki, kilise mensublarından bazıları bu Ekânîm-i Selâse'yi bir Allah'da olan Vücud, Hayat ve ilim sıfatlannın remzi olmak gibi te'vil yolu na kaçmış olmalarına rağmen bir çokları bunu da reddetmişlerdir.
* * *


3. HAZRET-İ ÎSÂ. (Ulûhiyyetini kabul ediyor musunuz? Dîninizdeki yeri nedir?)


C E V A P : 3
İkinci suâlin cevâbında da açıklandığı üzere Hıristiyanların i'tikadına göre: Hazret-i isa, (hâşâ) Allah'ın oğludur ve üç uknûmdan biridir. Beşer cesedi giyinerek Hazret-i Meryem'den doğmuştur.
Kendisinin yeryüzünde çok ibadet ettiği, bilahare Yahudiler elinde asılarak öldürüldüğü, öldürülmek istenildiği zaman kaçıp gizlenecek bir yer aradığı, gizlendiği yerde tutularak asılırken şiddetli teessürler gösterdiği: «ilâhî, İlâhî, beni niçin terk ettin?» diye Cenab-ı Hakk'a halinden şikayet ettiği, öldürüldükten sonra da cehenneme inip Hazret-i
Adem ile zürriyetinden olan bütün peygamberleri oradan çıkardığı, üç gün sonra ölülerin arasından kalkarak göklere çıktığı ve Kaadir-i Mutlak olan Baba'nın sağ tarafında oturduğu iddia edilmektedir.
Biz Müslümanlar bu iddiaların ve akîdelerin hiç birisine inanmayız. Çünkü Hazret-i Îsa, Hıristiyanların da i'tiraf ettikleri vechile, bir zaman yok iken, sonradan Hazret-i Meryem'den doğmuş, süt emmiş, yiyip içmiş, insanlar arasında çocukluk ve gençlik çağını geçirmiş bir beşerdir. Demek ki hadistir, mümkündür, mütegayyir'dir.
O halde, hadis olan bir varlık için Kadîmlik,
mümkün olan bir varlık için Vâciblik, mütegayyir olan bir varlık için de Dâimlik tasavvur edilemez.
Eğer, iddia edildiği gibi, Hazret-i Îsa'da İlahlık olsa idi —Hıristiyanların dediklerine göre— kavimlerin en zaîfi ve âcizi olan Yahudilerin elinde aciz kalıp kurtulmak için bir sığınacak yer aramak lüzûmunu duyar mı idi?
Sonra, çok ibadet ettiği söylenilen Hazret-i Îsâ'nın, şayet kendisinde bir İlahlık vasfı bulunsaydı, bu, Tanrı'nın, kendi kendisine ibâdet etmesi gibi abes bir hareketi, Tanrı'ya isnâda kalkışmak demek olmaz mı idi?
Hazret-i Îsâ'nın ülûhiyyeti iddia ve öldürüldüğü de kabul edildiğine göre, o halde ölümünden sonra kainatın devam ve bekaası Tanrısız nasıl mümkün olabilmiştir?
Hazret-i Îsâ'nın Allah'ın oğlu Sıfatı ile Baba'nın (Allah'ın) sağ tarafında oturduğu iddia olunduğuna göre, bu da kendisinin Allah'tan ayrı bir varlık olduğunu kabul ve aynı zamanda Allah'a da bir mekan ve cihet isnad etmek demek değil midir?...
Eğer Hazret-i İsa'ya Tanrı'lık atfı incil'lerde görülen Peder ta'birinden ileri geliyorsa, bu ta'bir hakîkî ma'nada olmayıp, mâlik ve hâfız ma'nasındadır. Bunu hakîkî ma'naya almak yanlış yola sapmak demektir.
incil'lerde Cenab-ı Hakk'ın yalnız Hazret-i Îsâ'nın değil, insanların da pederi olduğu yazılmakta ve nitekim Matta İncili'nde şöyle denilmektedir : -
«Ne mübarektir sulh ediciler, zira onlara evladu'llah tesmiye olunacaktır.» (Beşinci Bab, 9 uncu fıkra
«Tâ ki, semâvatta olan Pederinizin evlâdı olasınız. Zira kendi güneşini fenalar ile iyilerin üzerine doğdurur. Hem salih ve fasık kimselerin iizerine yağmur yağdırır.» (Beşinci Bab, 45 inci fıkra.)
Eğer pederlik, oğulluk, Hazret-i Îsâ hakkında hakîkî ma'nada ise, insanlar hakkında da, hakîkî ma'nadadır. O halde, diğer insanlar dahi Allah'ın oğulları olmaları lazım gelir. Oğulluğun Hazret-i Îsâ'ya hasr olunmasında bir münâsebet görülemez,
Eğer Pederlik, sâir insanlar hakkında mecaz. ise, Hazret-i Îsâ hakkında da. mecâz olmak icabeder.
Hazret-i Îsâ'nın kendisinden önce gelen peygamberler gibi bir peygamberden başka bir insan olmadığı Matta İncil'indeki şu fıkralardan da açıkça anlaşılmaktadır :
«Ve Orşelim'e girdiğinde, bu kimdir? diyerek bütün şehir tahrik olundu. Halk dahi; bu Celil'de vâki' Nâsıret'den olan Îsâ peygamberdir, dediler.» (Matta 21 inci Bab, 10 ve 11 inci fıkralar).
«Ve onu Haça gerdikten sonra elbisesini kur'a atarak taksim ettiler. Tâ ki. Peygamberin; elbisemi aralarında taksim edip kaftanım üzerine kur'a attılar, diye buyurduğu kelam itmam oluna.» (27 nci Bab, 35 inci fıkra).
«Ve vâki' oldu ki. İsa bu temsilleri bitirdikten sonra oradan hareketle kendi vatanına geldikte, sinagoglannda onlara tâlim ederdi. Şöyle ki onlar hayran olup bu hikmet ve mu'cizeler Buna neredendir?»
«İmdi 0'na bunun cümlesi neredendir? diyerek O'nun hakkında sürçerler idi. Fakat Îsâ onlara;
'Bir peygamber kendi vatanından ve kendi hanesinden gayrı yerde i'tibarsız değildir, dedi. Ve orada onların îmansızlıkları sebebiyle çok mu'cizat icra etmedi.» (Matta 13 üncü Bab; 53, 54, 57 ve 58 inci fıkralar).
Biz Müslümanların Hazret-i Îsâ hakkındaki i'tikadımıza gelince:
Hazret-i Îsâ, ancak peygamberlik mertebesine haiz mümtaz bir beşerdir. Anadan, babasız ve hârikulâde olarak, Allah'ın «Kün!» emri ile doğmuş olması kendisinin ilâhlık vasfını haiz bulunmasını asla istilzam etmez. Bu belki Allahu Teala'nın bütün tabiat ve hilkat üzerinde hakim bulunan kudret ve iradesinin azametine delalet eder. Nitekim Hıristiyanlarca da kabul olunduğu veçhile, Hazret-i Adem, hem babasız, hem anasız yaratılmıştır.
Daha önceki peygamberler gibi, Hazret-i Îsâ' ya da Allah tarafından peygamberliğini te'yid için, hastaları ilaçsız iyi etmek ve hattâ Allah'ın izni ile, ölüleri diriltmek gibi mû'cizeler verilmiş ve kendisine ilahî emir ve nehiyleri bildiren ve tebdil ve tahrife uğramıyan hakîkî İncil ayetleri dahi vahy edilmiştir.
Hazret-i Îsâ, kendisinden önce gelen bütün peygamberleri ve ezcümle Hazret-i Mûsâ'yı ve O'na verilmiş olan Tevrat'ı tasdik ettiği gibi, kendisinden sonra gelecek olan. Âhir Zaman Peygamberi, Hazret-i Muhammed Aleyhisselam'ı da tebşir ve tasdik etmiştir.
Hazret-i Îsâ, kavmine: «Allâhu Teâlâ benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Yalnız O'na ibâdet edin; en doğru yol budur» demiş ve, helal ve haram olan şeyleri bildirmiştir. Kendisinin ilâhlık ile ve ilâhi oğul'luk ile hiç bir münâsebeti yoktur. Hazret-i Îsâ, kendisine ve validesine yapılan bu çeşit isnadlardan âhirette Cenab-ı Hakk'ın manevi huzûrunda şiddetle teberri edecek ve bunların ancak sonradan uydurulmuş kuru bir isnad ve iftirâdan ibâret bulunduğunu söyleyecektir.
İşte biz Müslümanların Hazret-i Îsâ hakkındaki nakle ve akle dayanan inancımız bundan ibarettir.
* * *

4. RÛHU'L-KUDÜS. (Ekânîm-i Selâse'ye inananlar için Rûhu'l-Kudüs «Üç» ten biridir, Sizin dininizde buna benzer bir şey var mıdır?)
C E V A P : 4
Üçüncü suâlin cevabında da yazıldığı üzere Hı­ristiyanlar Rûhu'l-Kudüs'ün Allah ile zat bakımından bir olduğunu onun Allah'tan (Baba'dan) çıkıp Îsâ'nın cesedine hulûl ile birleşmiş bulunduğunu iddia edegelmişlerdir. Müslümanlık inancına göre ise, Allahu Teâlâ ne zâtında, ne de sıfatlarında asla şerik kabul etmeyen tek ve müteâl bir Vâcibü'l-Vücüd olduğundan, herhangi bir varlığı O'na eş ve ortak saymağa imkan yoktur.
Müslümanlık Allah'a ibadet ederken, ibâdete karışacak riyâyı bile Tevhîd'e aykırı görmüş ve bunu gizli şirklerden saymıştır. Binaenaleyh Müslümanlıkta, Hıristiyanların i'tikad ettikleri gibi, bir Rûhu'l-Kudüs mevcut değildir.
Ancak, Allahu Teala'nın halk edip Hazret-i Âdem'den itibaren, peygamberler de dahil olmak üzere, bütün insanlara nefh eylediği beşerî ruhlardan başka peygamberlere ilâhî vahyi tebliğ eden ve Rûhul' - Kudüs denilen bir meleğin varlığına da inanırız.
Şu halde, ruhlar da ve Rûhul'-Kudüs de mahlukdurlar. Hiç bir şâibe ile lekelenmek ihtimali olmayan, her emniyete şâyan, mukaddes, tertemiz ruh demek olan Rûhu'l-Kudüs, Büyük meleklerden biridir. Ona Er-Rûhu'1-Emîn de denilir. Nasıl ki, kuvvet ve kudreti bakımından kendisine, C e b r â i l, günahtan ve beşerî vasıflardan âri bulunduğu için de Rûhu'l-Kudüs, denilmiştir.
Hazret-i Îsâ'nın rûhunu, Hazret-i Meryem'e nefha mc'mur olunan .Cebrail aleyhisselâm'dır.
Bu Rûhü'l-Kudüs'le te'yid olunan yalnız Hazret-i îsâ değildir. Resûl'i Ekrem Muhammed Mustafa Sallallâhü aleyhi ve sellem .Efendimi'e de Kur'ân-ı Kerîm'i Rabbü'l-Âlemîn'in emri ile bu Rûhu'l-Kudüs indirmiştir.
Binâenaleyh şâir mahlûklar gibi bir mahlûk olan R û h u ' l - K u d ü s ' ü Allah'ın zâtından bir parça saymayı, nasıl imkân dâiresinden uzak görürsek onu bir beşer olan Haz r e t - i Îsâ'nın varlığına bürünmüş saymayı da o derece yersiz ve mânâsız buluruz.
İşte biz Müslümanların Rûhu'l-Kudüs hakkındaki inancımız bundan ibarettir,
5. SÜNÛHAT. (Tanrı veya semâvat ile dünyâdaki insanlar arasında şimdi veya her hangi bir zamanda yapılan irtibat. Eski zamanlarda olduğu gibi bugün de doğrudan doğruya sünûhat vâki oluyor mu?)
C E V A P : 5
Sünûhat ile zihne def'aten gelen ve Hads "intiııtion" denilen bir duygu kasd ediliyorsa bu, her
şahısta ve her zaman vâkidir. Bunda dînî bir mâhiyet düşünülemez.
Sühûnat ile, ilham kasd ediliyorsa bu, eski zamanlarda olduğu gibi, bugün de, yarın da vâki olabilir.
Nitekim Peygamberimiz'den önceki peygamberler zamanında bâzı sâlih kulların kalblerine Allah tarafından, peygamberlerin tebliğ buyurduğu şeriat ve hükümlere muvafık olmak şartı ile bâzı ulvî mazmun ve ma'nalar vüdur ettiği gibi Peygamberimizin ümmetinden bâzılarına da aynı şartlar dâiresinde, gerek bundan evvel ve gerek şimdi böyle mazmun ve ma'nalar vürûd etmiştir ve edebilir.
Sünûhat ile, Allâh'dan gelen Vahiy murad ediliyorsa bu, Cenâb-ı Hakk'ın dînî hükümlerini, insanlar arasından seçtiği peygamberlerine Melek vâsıtası ile veya başka bir sûretle tebliğ ve telkin buyurması demektir ki, Vahy'in ilk Hazret-i Âdem'e sonuncusu da Âhir Zaman Peygamberi olan Hazret-i Muhammed aleyhisselâm'a vaki olmuş ve ilâhî Vahy kapısı Peygamberimiz ile ebediyen kapanmıştır. Peygamberimizden sonra artık herhangi bir kimseye Vahiy gelmesi mümkün olmadığından Peygamberlik mev'ud Mesihlik ve Vahiy yolu ile ilâhî ve Semâvi irtibat gibi iddialar da bâtıl ve mesnedsizdir; kuru bir da'vâdan ibarettir.
* * *
6. CENNET VE CEHENNEM. (Elle tutulur belirli yerler midir, yoksa bir düşünce hâli midir? Cennet ile cehennemin hakikaten mevcut yerler olduğuna mı yoksa ceza ve mükâfat «şartları olduğuna mı inanıyorsunuz? Bir kimse ölümünden önce kendisinin veya hayatta bulunan başka bir kimsenin her hangi bir hareketi ile günahlarından kurtulabilir mi?)
C E V A P : 6
Biz Müslümanların inancına göre Cennet ve Cehennem elle tutulur, maddeten belirli yerlerdir. Nerede bulunduğu Allah tarafından bildirilmemiş olmakla beraber bunlar halen mevcuttur.
Cennet, Allâhu Teâlâ'ya şerik koşmaksızın îman ve ibâdet eden ve Allah'ın bütün emirlerini tutub, sakınınız dediği şeylerden sakınan ve her ne sebeple olursa olsun Allah'ın afvıne nail insanların iyiliklerinin mükâfatını görecekleri ebedî saadet yurdudur.
Cehennem ise Allah'ı tanımayan veya Allah'a îman ve ibâdette şerik koşan, Allah'ın emirlerini yerine getirmeyen insanların kötülüklerinin cezasını çekecekleri azap yeridir.
Yoksa, Cennet ve Cehennem, yapılan herhangi bir iyilik ve kötülükten dolayı vicdanen huzur veya azap duymak demek olmadığı gibi mevhum bir mükâfat ve cezâ şartı da değildir.
Kâinatın yaratıcısı olan Allah'ın, mutlak adalet sahibi olduğu muhakkaktır. Adalet ise, bir şeyin lâyık ve müstahik bulunduğu hâle konulması demektir. Bu da mükâfat ve mücâzâta taalluk eder. Binâenaleyh cisim ile ruhtan mürekkeb olan insanların şu rriadde âleminde işledikleri her iyiliğin veya kö
tülüğün karşılığını dünyâda görmedikleri, tecrübe ve müşahede ile sabit olduğuna göre, bunun, her hak sahibine hakkının verileceği ve İlâhî adaletin tamamiyle tecellî edeceği bir âhiret âlemine, bir umûmî muhasebe ve ceza gününe bırakıldığı bedihî, binnetice Cennet ve Cehennem'in aklen de kabul ve teslimi zaruridir.
İslâm akidesine göre hiç bir şahıs başkasının günâhını yüklenemeyeceği gibi hiç bir kimse de başkasının günâhını bağışlama veya bağışlatma salâhiyeti mevcud değildir. Herkes ancak işlediğinden kendisi mes'uldür.
Şu var ki, günahkâr bir insanın dünyâda iken günâhının uhrevî cezasından kurtulması için bir takım çâreler vardır.
Eğer işlenilen günah Cenâb-ı Hakk'a karşı işlenmişse o günahtan dolayı şiddetli nedamet ve pişmanlık duymak ve bir daha işlememek azrni ile ona tevbe etmek ve afv için de Allah'a yalvarmak lâzımdır.
Fakat işlediği bu günah, Namaz, Oruç, Zekât ve Hac gibi ibâdetlerin terk edilmesi suretiyle vuku bulmuş ise, bunlara dâir yapacağı tevbeler yukarıda zikredilen şartlar (nedamet, azim ve af dileme) ile beraber terk ettiği ibâdetleri kaza etmek suretiyle yerine getirmekle de mukayyeddir.
Bununla beraber köprü ve çeşme yaptırma gibi umûmun menfaatlerine yarayan ve sadaka-i cariyeden sayılan işleri sağlığında işlerse, dinimizde, bunların, günâha keffâret olacağı da bildirilmiştir.
Eğer işlenilmiş olan günah, herhangi bir şahsın hakkında tecavüz ise, o günâhın işlenmesinden tövbe etmekle beraber, uhrevî cezasından alâkalı şahıs ile veya ölmüşse veresesiyle helâlleşmek suretiyle kur­tulmak mümkün olabilir.
Binâenaleyh Müslümanlıkta bir kimsenin her­hangi bir din adamı önünde günâhını itiraf etmesi, kendisini günâhından temizleyemeyeceği gibi, Allah nâmına günah bağışlama salâhiyeti de hiç bir kim­seye verilmemiştir.
Şu kadar ki, Cenâb-ı Hak tarafından Âhirette Resul-i Ekrem Efendimize ve şâir peygamberlere ve onlara ittibâ eden evliyâ-yı kiram'a günahkârlar hakkında şefaat edebilmek müsaadesi ihsan buyrulacağına inanırız.
Günahlarından dolayı tevbe etmeden ölen bir Müslüman için, hayatta bulunan akrabası veya her­hangi bir din kardeşi tarafından dua edilir, onun günahına keffâret olmak ve sevabı ona bağışlanmak üzere sadaka verilir, onun nâmına hayır ve hasenat yapılırsa, Allah'ın afvına mazhar olması umulabilir. Fakat Cenâb-ı Hak o müslümanı dilerse afv eder, di­lerse günahı nisbetinde ta'zîb ve te'dib eder.
* * *
7. BU DÜNYAYA GELMEDEN EVVELKİ HAYAT. (Bir ferdin yer yüzündeki hayalından önce her hangi bir şekil içindeki hayatı. Kim böyle bir ha­yata sahih olmuştur? Eğer olan varsa, kadere inanıyor musunuz? İnsan ruhu muayyen bir vücuda girmeden önce her hangi bir varlığa mâlik midir? Bir insan ne yaparsa yapsın eceli gelmeden ölmeyeceğine inanıyor musunuz?)
CEVAP:7
Biz Müslümanlar, ruh ile cisimden mürekkep bulunun her ferdin madde âlemi olan dünyaya gelmeden önceki hayatı ruhi olup cismâni olmadığına ve ruhla­rın da cisimlerden önce yaratılmış bulunduğuna ina­nırız.
İnsan idrâki, ruhun hakikat ve mâhiyetini kavrayabilecek bir kabiliyette olmadığı için ruhanî hayatında ne şekilde ve nerede cereyan ettiği dinimizde açıklanmamıştır. Onun için «Ruh» un mâhiyetini Allah'ın ilmine havale ederiz.
Bununla beraber yakıynen inanırız ki, Allâhu Teâlâ'nın emri ve takdiri veçhile her insanın ruhu yalnız. kendi bedenine taallûk eder.
. Bedenî vazifesi sona erince o ruh Allah'ın ta’yin buyurduğu yere gider ve başka bir cisme hulul etmez.
Müslümanlık, Hindiler'de ve Câhiliyyet Devri Arapların'da görüldüğü üzere ruhların, doğup duran insan ve hayvanların bedenlerine dâimi surette ve lâalettâyin girip çık­makta bulunmaları gibi bir Tenasüh inancına asla yer vermediği gibi Hazret-i Îsâ'nın ruhu hakkında bir nevi tenâsüha kayan Hıristiyan akide­sine de inanmayız.
Biz. Müslümanlar ruhların bedenden ayrıldıktan sonra tekrar hayatta bulunanların hissedemeyecekleri bir mâhiyette aynı bedene taallûk edip bir takım sorgulara maruz. kalacağına inandığımız gibi, dün­yâdaki amellerine göre dünyâ ile âhiret arası olan bir âlemde kıyamete kadar kabir âlemine mahsus bir nevi ceza veya mükâfat göreceklerine de inanırız
Kader hakkındaki inancımıza gelince; Allâhu Teâlâ'nın bütün olacak şeylerin olmadan önce, ne zaman olacağını, nerede olacağını, nasıl olacağını, en ince taraflarına varıncaya kadar bilip, onları olacakları şekillere göre Ezel'de tâyin ve takdir bu­yurmasına «Kaza» ve bu olacak şeylerin Allâhu Te­âlâ'nın, Ezel'de takdir ve tâyin ettiği zamanı gelince mukadder şekle uygun olarak halk ve îcad buyur­masına da «Kader» denir. Bunun aksine kail olan­lar da vardır. Nitekim :
Müslümanlık’da Kader ve Kazâ'nın her ikisinin bir manâya alınarak yukarıda tafsil edilen hususların Ezel'de tâyin ve takdir buyrulması şeklinde tarif edildiği de vardır.
Binâenaleyh biz Müslümanlar kâinattaki her hâ­disenin Cenâb-ı hakk'ın ilim ve iradesiyle, Kaza ve Kaderiyle vücûda geldiğine inanırız.
Bununla beraber, insanların mükellef ve mesul oldukları bir takım işlerde, sa'y ve hareketin de bir hisse ve alâkası vardır.
Cenâb-ı Hak insanlara bu hususta bir irâde ve kudret vermiş ve bu iki kudreti insanların işleyecekleri işlerini takdir ve yaratmada sebeb-i adî kıl­mıştır.
Müslümanlık'da insanların bir işi işlemeyi veya işlememeyi tercih edebilme meleke ve kabiliyetleri­ne «Külli irâde» denir.
Kudret de, insanın yapacağı için her cüz'ü mey­dana gelirken insanda hâsıl olan kuvvet'dir.
İnsanın, kudret denilen kuvvetini istimal eder­ken işlemek veya işlememek .melekesi plan külli iradesini iki şıktan birine sarf ve tercih etmesine de irâde-i cüz'iyye ve kesb, ve Allah tarafından o işin bilfiil meydana getirilmesine de halk ve îcad denir.
O halde bir iş kesb bakımından insana, îcad ve yaratmak bakımından da Cenâb-ı Hakk'a râcîdir.
İşte Cenâb-ı Hakk insanları bu cüz'î irâdelerinde serbest bırakmış olduğundan İlâhî kaza ve kaderini onların cüz’î irâde ve ihtiyarlarına raptetmiştir. Bu­nun içindir 'ki insanların işleri, biraz evvel de denil­diği gibi, takdir ve halk edilmiş olmak yönünden Allah'a, tercih ve kesb etme yönünden de insanlara râcî bulunmuştur.
O halde insanlar yaptıkları işleri mecburî olarak yapmadıkları gibi yaptıklarının da yaratıcısı kendileri değildir.
Ecel: Ölümün vakti, Allâhu Teâlâ tarafından takdir ve tâyin buyurulan zaman, demektir.
Her hangi bir suretle ölen veya öldürülen kim­senin kendi eceliyle öldüğüne inanırız.
Ecel gelmeden ölünmeyeceği gibi, ecel geldik­ten sonra da kalınamaz.
Çünkü Cenâb-ı Hakk kullarının ecellerini daha onlar dünyâya gelmeden önce, Ezelde takdir ve tâ­yin buyurmuştur.
Bununla beraber hayâtımızın ne zaman ve şekilde sona ereceğini bilmediğimiz için her türlü tehlikelerden sakınmakla memur ve mükellef bulunduğumuz gibi bu hususta gerek şahsımıza ve gerek başkalarma karşı olan kötü irade ve hareket lerimizden dolayı da mes'ülüz.
Binaenaleyh kendisini veya başkasmı öldüren kimse emr-i ilahîye muhalefet ederek cüz*î iradesini kötüye kullanmış olduğundan dünya ve ahirette cezaya müstahik olur.
* * *
8. BU HAYATIN MAKSADI. (Bu dünyadaki hayatımız için dîninizin gösterdiği gaye.)
CEVAP: 8
Gaye bir işi işlemeden evvel o işten ne gibi neticeler husüle geleceğini düşünmek ve tasarlamaktır. Buna: Illet-i Gaaiyye ve Garaz da denir.
Bu düşünce evvelce zihinde bulunmayan bir işi ve akibetini zihinde tasarlamak demektir ki, insanlara has kılınan ve bilgisizlik ifade eden bu hal ve şan, alîm olan Allahu Teala hakkında asla tasavvur olunamaz.
Binaenaleyh insanlara izâfe edilen işde gaye, AIlah'a izafe edilen işde de hikmet aranır.
Dünyaya getirilişimizde de Allahu Teala'nın bir garaz ve gayesi değil, fakat hikmeti vardır.
Biz Müslümanlar kainatta hiç bir şeyin boş yere yaratılmadığına, bilakis her şeyde Allah'ın bir hikmeti bulunduğuna ve bütün kainatın insana müsahhar ve insanın menfaatine elverişli bir durumda yaratıldığına inandığımız gibi bu kadar şerefli bir mevkie yükseltilen insanın da; Rabbü'l-Alemin olan bir
Allah'a her türlü eksiklik şaibelerinden ârî, hâlis bir îman ile ibadet etmek, a h î r z a m an peygamberi vasıtası ile tebliğ buyrulan emir ve nehiyler dâhiresinde hareket etmek ve hayatta meşru şekilde çalışıp kazanmak ve sıhhat ve hayatını tehlikeden korumak ve herkes hakkında daima iyilik düşünmek gibi bir takım vazifelerle mükellef bulunduğuna ve namzet bulunduğu ahirct saadetine liyâkatini de ancak bu vazifeleri yerine getirmek suretiyle isbat edebileceğine inanırız.
* * *
9. ÖLÜMDEN SONRAKİ HAYAT, (insanlar bu dünyadaki şekillerini muhafaza edecekler mi? Öldükten sonra hayat nerede devam edecek? Dîninize göre, Mahşer gününde insanlar ne hal ve şekilde bulunacaklardır? Hususi bir vücuda mı sahip olacaklar, yoksa başka bir maddeye mi girecekler?)
C E V A P : ?
Müslümanlık'ta bir insan öldükten sonra ferdî
hüviyetini ancak rûhî olarak taşıyacaktır. Ve fakat kabre konduğunda, ruhu cesedine taalluk ederek bir takım sorguya çekildikten sonra cesedi «ba's» e kadar toprak olarak kalacakdır. Ve ruhu da dünyadaki ameline göre bir nevi mükafat veya mücâzat görecektir.
Müslümanlıkta îmanlı olanlar Mahşer'de insânî hüviyetleriylc bütün güz.elliklerini muhafaza edeceklerdir. imansızlar ise başka bir maddeye girmeyip aynı insani hüviyetleri ile Mahşer'de bulunacaklar ise de şekilleri korkunç ve çirkin hale girecektir. Bu suretle, Mahşeride görecekleri muamelelerdcn sonra, imanlılar Cennet'de ve imansızlar Cehennemde ebedî yer alıp dünyadaki hüviyetleri ile birbirlerini tanıyacaklardır.
*
10. doğru ŞEKİLDE İBADET EDEBİLMEK ÎÇÎN HUSUSÎ BÎR TEŞEKKÜLE VEYA GRUBA DAHÎL OLMAK LAZIM MIDIR? (Bu hayatta kurtulmak «necat bulmak» için ne yapmak lazımdır? Dininizin akidelerine göre yaşamayan bir insan ne olur? Bu dünyada mı ceza görür? Eğer bu dünyada ceza görmezse öldükten sonra cezalandırılır mı?)
11. MÜSLÜMAN OLMAYANLARIN DURUMU. (Sizin inandıklarınıza inanmayanların durumu. Müslümanlığa inanmayanların bu dünyada veya ahirette kayıpları ve zararları, dîninize göre, nelerdir?)
C E V A P : 10 ve 11
Allah'a ibadet îmanla mukayyeddir.
Bir insan Cenab-ı Hakk'ın Varlığını, Birliğini, kudret ve azametini bütün kemal sıfatlariyle beraber kendi kendine anlayıp icmâlen îman edebileceğinin aklen imkânı kabul olunabilirse de Allah'a ibadet bahis mevzuu olunca mutlaka ilahî ta'lîme ihtiyaç vardır.
İşte bu ta'lîm Müslümanlık'da kemâlini bulmuş, İslamiyet gerek îman ve gerek ibadet usûlünü bütün teferruatiyle tesbit ve takrir etmiştir.
A) Müslümanlığın îman esasları :
1 — Bütün kemal sıfatları dairesinde Allah'a,
2 — Allah'ın Meleklerine,
3 — Allah'ın peygamberlenne vahiy ile kitaplar indirdiğine,
4 — Allah'ın insanlara gönderdiği peygamberlere,
5 — Ahiret gününe,
6 — Kader'e, hayır ve şer her şeyin yaratıcısı Allahu Teâlâ olduğuna, öldükten sonra dirilmeye şeksiz ve şübhesiz îman ve i'tikad etmek ve bunları dil ilc de söylemek.
B) Müslümanlığın ibadet esasları :
l — Allah'dan başka İlah olmadığına ve Hazret-i Muhammed Aleyhisselam'ın Allah'ın Resulü olduğuna şehadet etmek,
2—Namaz kılmak,
3 — Zekat vermek,
4 — Hacc etmek,
5 — Ramazan orucunu tutmak,
Bunlar Bir Müslüman'ın müslümanlığının alametleridir.
Farz olan beş vakit Namaz tek başına da, bir îmam'a uyularak da kılınabilir. Cemaat ile kılmakta büyük sevab ve fazilet vardır. Cum'a ve Bayram namazları câmiden ve câmi ittihaz olunan yerlerden başka yerde imamsız ve cemaatsiz kılınmaz.
Zekat ve Oruç şahsen îfâ edilen mâlî ve bedenî birer ibadettir.
Hac, hali vakti yerinde bulunan ve şartlarını câm'i olan müslürnanların ömürlerinde bir def'a, muayyen zamanda, Mekke'de muayyen mekanda, muayyen şartlar dâiresinde îfâ edecekleri bir ibâdettir.
Bütün bu ibadetlerin kabulü için her hangi bir teşekküle veya gruba dahil olmak îcâbetmez ise de, bu ibadetleri dînimizin ta'rif ettiği şekilde yapabilmek için onları Öğrenmek ve doğru bir şekilde îfâ etmek zarûreti vardır.
Bunun içindir ki, Müslümanlığın dînî ve dünyevî bütün hükümlerini Kur'an-ı Kerîm ile Peygamberimiz'in Hadîslerinden istihraç ve tesbitte gösterdikleri şâyân-ı hayret muvaffakiyet ve ihtisaslarından dolayı Müslüman din alimleri arasında Mezhep İmamları olarak: Hanefî, Şafiî, Ma1ikî, Hanbelî diye anılan ve îman ve ibadet esaslarınıda aralannda herhangi bir ihtilaf bulunmayan dört büyük zattan birisinin bu husustaki dînî anlayışına tâbi' olmakta ve dinde onun öğreticiliğini kabul etmekte kolaylık ve fayda mülâhaza oluna gelmiştir.
Allah'ın Kitabını, Resülullâh'ın Hadîslerini bu Mezhep imamları kadar anlamak kudretinde bulunan bir Müslüman için, bu Mezheb îmamlarından birine tâbi' olmak ihtiyacı bahis mevzuu değil ise de, anlayışı ne kadar kuvvetli olursa olsun bu dört büyük İmamın anlayışından daha anlayışlı ve bütün ictihad şartlarına haiz bir şahsın ortaya çıktığı görülmediğinden Müslümanlar bu dört büyük Mezhebten her hangi birine bağlı kalmışlardır.
Bu hayatta necat bulmak için ne yapmak lazım geleceği soruluyor.
Biz Müslümanlar dünya ve ahiret saadet ve selametini ancak Allah'ın ve Resülullâh'ın hayat verici emirlerine tâbi olmakta buluruz.
Allâhü Teâlâ dünyevî ve uhrevî kurtuluş yollarını insanlara gönderdiği peygamberleri vasıtası ile göstermiştir.
Binaenaleyh Allah'a ve Allah'ın en son gönderdiği Ahir Zaman Peygamberi Muhammed Aleyhisselam'a inanan ve O'nun: Yapınız, dediği şeyleri yapan ve yapmayınız, dediği şeylerden sakınan ve insanlara muamelesinde doğru hareket eden bir kimse için bu hayatta da, ahiret hayatında da felah ve necat muhakkaktır.
Dinimizin akîdelerine göre yaşamayan bir insanın ne olacağı meselesine gelince :
Eğer bir kimse yukarıda sıralanan îman esaslarına şüphesiz olarak inanır ve kabul eder, Namaz'ın, Zekat'ın, Hacc'ın ve Oruc'un Allahü Teala tarafından emir olunduğunu, Allah ve Peygamberimiz tarafından bildirilen her şeyin hak ve gerçek olduğunu kabul ve tasdik eder de bunların îcabını yerine getirmekte ihmal gösterirse, dînimizde o kimse günahkar bir mü'min ve müslüman sayılır.
Allah'ın afvine nail olamazsa, ahiret'de bu ihmâlinin cezasını çektikten sonra îmânı sebebiyle Cennete girer; dünyada da maddî ve manevi bazı felâketlere uğraması mümkündür.
Fakat Müslümanlığın yukarıdaki esaslarından velev bir tanesini veya herhangi bir farzı inkar veyahut Allah'ın haram kıldığını helal i'tikat eden kimsenin Müslümanlık dışında kaldığına da biz Müslümanlar kanaat ve hükmederiz.
İslam Dîninden bu şekilde çıkan veya dünyada islam câmiasına dâhil olmak istemeyen kimsenin ahiret'de sonu gelmeyen bir azaba uğrayacağına ve böylelerinin dünyada dahi maddî ve manevi ba'zı felaketlere uğramalarının mümkün bulunduğuna inanırız.
Binaenaleyh Hazret-i Adem'den itibaren bütün peygamberlerin tebliğ buyurdukları dînin aslı Müslümanlık olduğuna ve Peygamberimiz vasıtası ile tebliğ buyrulan Müslümanlığın ise, kendisinden önce insanlar tarafından yapılmış olan tahrifâtı izale ve dîni aslî şekline irca' eylediğine ve kıyamete kadar bütün beşeriyetin dünyevî ve uhrevî saadetlerini sağlayan mütemmim ve mükemmil hükümleri de muhtevi bulunduğuna göre dünyada ve ahirette selamet manasına gelen Müslümanlığa inanmayanların dünya ve ahiretteki şahsî kayıplarının ve zararlarının neler olabileceğini de akl-ı selim sahiplerinin takdir ve tahminlerine bırakırız.
* * *
12. İNSANIN ALLAH İLE VE ÜLÛHİYETLE MÜNASEBETİ. (Fi'lî veya nisbî bir yakınlık var mıdır? Her ferd bu dünyadaki hayatına başlarken yaratılıyor mu?)
CEVAP: 12
İnsan Allah'ın şerefli bir mahlûku ve kuludur. Allah'a karşı kulluk vazifesini yerine getiren her
insan Allah yanındaki şerefini yükseltmiş Allah'a
ma'nen yaklaşmış olur.
Ancak bu yaklaşmanın en üstün derecesi kendilerine tahsis buyrulan mertebeleri itibarı ile Allahu Zü'1-Celâl'in her şekle girebilecek kabiliyette yarattığı Melâike-yi kiram ile, insanlara gönderdiği Peygamberlere ve Peygamberlerin ümmetlerinden olan Velîlerine bahşolunmuştur.
Cenab-ı Hak maddîlikten münezzeh olduğundan bu yaklaşma ma'nevi olarak vahiy ve ilham suretleri ile kendilerine vukubulan tecelliyat-ı İlâhiyedir. Cismânî ve maddî değildir.
işte Müslümanlık Allah ile kul arasındaki ma'kul münasebetleri akla ve nakle dayanarak bu suretle en kafi şekilde tesbit ve tayin ettiğinden insan'ın Allah'a bu suretlerin dışında herhangi bir suret ve şekilde fi'lî ve nisbî bir yakınlığı kabul edilemez.
Her şeyin tek yaratıcısı olan Allah, insanı da maddî unsurlardan, evvelâ ana rahminde bir damla su, sonra o suyu bir kan pıhtısı haline getirmek, sonra onu bir et parçası yapmak ve et parçasını kemiklere kalb etmek ve kemiklerin üzerine et giydirmek ve en sonunda onu bir insan yavrusu olarak tasvir ve önceden yarattığı rûhunu onun mini mini bedenine nefheylemek ve muayyen zamanı gelince onu annesinden doğurtmak suretiyle dünyaya getirdi ğine gene akla ve nakle dayanarak inanır da bunun dışında akla ve nakle uymayan akîde ve nazariyeleri reddederiz.
*
13. BA'SÜ BA'DE'L-MEVT. (Bir insan Öldükten sonra ferd olarak ne oluyor? Aile bağlılıkları olacak mı? Ne şekil alacağımıza inanıyorsunuz? Her ferd geçmiş ameli hakkında kime hesap verecektir?)
C E V A P : 13
insanların ölümlerinden tekrar dirilecekleri güne kadar, bulundukları aleme Müslümanlık'ta Kabir alemi denir, yani Berzah alemi.
Kıyametten i'tibaren devam edecek olan ebedî hayata da Ahiret hayatı denir.
Biz Müslümanların bu husustaki inancımız şöyledir :
Her insanın ölümünü müteakip, ruhu cesedine taalluk edecek, Münker, Nekir adında iki Melek gelip, ona: Rabbin Peygamberin kim, dînin, kitabın nedir? diye soracak, muvafık cevab verenlerin yerleri manen ve ruhen birer cennet bahçesi olacaktır.
Cevap veremeyenler ise, tafsîli din kitaplarımızda beyan olunan şiddetli ve ahiret'e kadar devam edecek olan bir sıkıntı içinde kalacaklardır.
Ahiret'de ise herkes dünya'da işlediği amel ve hareketlerinden yalnız Cenabı Hakk'a hesap verecek, hiç bir kimsenin en küçük bir iyiliği ve kötülüğü karşılıksız kalmayacaktır.
Neticede insanlar amel ve îmanlarına göre Cennet veya Cehennem'de yer alıp. Cennet ehli birbirlerini tanıyacaklar ve ailevî nisbet ve irtibatlarını devam ettireceklerdir.
* * *
14. DÎNİNİZE GİREBİLMEK İÇİN NE YAPMAK LÂZIMDIR? (Müslüman olmayan bir kimse Müslüman olmak için ne yapmalıdır? Dîninizde kadın da erkekle aynı haklara sahip midir? Değilse kadının durumu nedir?)
C E V A P : 14
islam dîni insan fıtratına, akl-ı selîme uygun yegâne ilahi din ve bütün peygamberlerin tebliğ eyledikleri dînin mükemmel ve mütemmim bir şekli olduğundan her akl-ı selîm sahibi, bu mübarek dînin Kitabını ve onu bütün beşeriyete tebliğ buyuran Ahir Zaman Peygamberinin Hadîslerini (Sözlerini, işleri ve hallerini) tetkik edip onuncu sualin cevabında sıralanan îman ve ibâdet esaslarını kendisi bilfiil okuyup bilmekle veya bir ilim adamı tarafından kendisine bildirilmekle tasdik ve ikrar edecek olursa Müslüman olur. Dünyada Müslüman muamelesine tâbi' tutulur.
Müslümanlığa girebilmek için başkaca dînî bir merâsime ihtiyaç yoktur.
Müslümanlık kadını, cemiyetin yarısı sayar, onu fıtratının ve hayattaki vazîfelerinin gerektirdiği haller müstesna olmak üzere hemen her şeyde erkekle müsâvî tutar.
Müslümanlık kadının erkekle olan münasebetlerini yardımlaşma Ve müsâvât esası üzere tanzim etmiştir.
Erkeklerin meşru sûrette kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Şu kadar ki, erkekler aile reisi mevkiindedirler.
Müslümanlık kadına saadet ve itmi'nan sağlayan ve onun halkolunduğu vazifeyi hakkıyla eda edebilmesine yarayan bir takım hak ve vazifeleri erkeğe; aile nizamının ve içtimâî esasların yerleşmesi için de erkekleri için kadınlar üzerine bir takım hak ve
. vazifeler farz kılmıştır.
Müslümanlık dîni vazifelerin îfasında erkeği ve kadını bir tutmuş, dînî ve içtimaî hayatta kadınların haklarını tanımış, kendilerinin âhirette erkekler gibi mükafatlandırılacaklarını da va'd etmiştir.
Müslümanlık kadını; kız ana ve zevcelik hallerinde her birisinde beklediği takdîr, riâyet ve adâletin son derecesine kadar tatmin etmiştir.
Müslümanlık, uhrevî saadet yurdu olan Cennet'in, anaların ayağı altında bulunduğunu bildirmek suretiyle anneliğin kadrini ve şerefini en yüksek dereceye çıkarmıştır.
Kız çocuğunu hor ve hakir görmeyi veya onların helâkine sebep olmayı menetmiş ve bu gibi kötü hareketleri takbih etmiştir.
Müslümanlık kadına hayat hakkı, nafaka hakkı, kocasından veya ebeveyninden veya akrabasından mîras hakkı tanımıştır,
Müslümanlıktan evvel, istenildiği kadar kadın almak serbest iken, erkeklerin böyle sayısız kadınlara sahip olması gibi bir âdeti ortadan kaldırmayı istihdaf eden İslam Dîni büyük ve önüne geçilmez zaruretler haline münhasır kalmak şartı ile bir erkeğin en çok dörde kadar evlenmesine cevaz vermiş ise de bunu gayet ağır ve adeta tahakkuku imkansız şartlara bağlayarak bir kadınla iktifa edilmesini aile saadeti için esas tutmuştur.
Müslümanlık kadına îcâbında boşanmayı talep etme hakkını verdiği gibi nikah akd edilirken boşama hakkının erkeğin elinde değil de kadının elinde bulunmasını şart koşabilme hakkını da bahşetmiştir.
Müslümanlık kadını yemek pişirmek, çamaşır yıkamak ve sair ev işlerini görmeye icbar etmediği gibi, kendi çocuğunu, süt anneyi emmemezlik etmedikçe bizzat emzirmeye de mecbur tutmamıştır. Eğer kadın bunları yaparsa, mürüvveten veya hüsn-i muaşereti te'mînen yapmış olur.
Müslümanlık kadına, âdâbına riayet etmek şartı ile, ticaret ve sanatla da meşgul olmaya îcâbında askerlikteki yardım hizmetlerini îfâ etmeye de müsaade etmiştir.
* * *
15. HAYIR VE ŞER. (Menşei. Hakîkî tesirler midir, yoksa psikolojik bir zihin hali midir, Bu iki tabir üzerinde İslâm dîni ne der?)
CEVAP: 15
Biz Müslümanların akîdesine göre «Hayır», insanlar için maddî ve manevî fâidesi olan, «Şer» de. zarârı bulunan şeydir.
Bir şeyin Hayır veya Şer oluşu haddi zâtında ise de hassaten ilahî emrin veya nehyin taalluk edişi de onu te'yid etmiş ve mâhiyetlerini bize bildirmiştir. Yani o şeyin bu vasıfları alması fıtrî mahiyeti îcâbı olduğundan, o vasıflar (beşerin mükellefiyetinden kat-ı nazarla) yalnız aklen idrak edilebilecek durumda iseler de, ilahî emir veya nehyin taalluk edişi, yani. dînin o şey'in hayır veya şer olduğunu beyan ve hükmedişi, o şey'in mahiyetini bize bildirmiş oluyor da hayrın hasen ve şerrin kabih olduğunu aklımızla idrak etmiş ve dînin emir ve nehyetmesiyle de muktezalarını îfa ile mükellef olmuş bulunuyoruz.
Müslümanlık şunu da kaydeder ki, bazı şerlerin şer olma sı bize göredir.
Mâhiyetleri bakımından hakîkî sayılan bazı şerlerin maddî veya ma'nevî birer müvâzene ve dolayısiyle hayır amili oldukları görüldüğü gibi, ferdler hakkında zararlı gibi görünen bazı şeylerde de çok zaman umumu ilgilendiren bir menfaat bulunduğu görülür.
Bu böyle olduğu gibi, bazan ferdin hayrına olan bir şeyin umumu zararlandırdığı da görülür.
Kezâ bazan kendimiz hakkında hayır sandığımız bir şeyin, şer ve şer sandığımız bir şeyin de, bazan hayır getirdiği vâkidir.
Binaenaleyh şerden kaçınmakla beraber, bir felaket ve zarara uğranıldığında da ye'se ve fütûra düşmemek îcâbeder.
Biz Müslümanlar hayr'ın da şerr'in de yaratıcısı Allahu Teala olduğuna ve Allahu Teala'nın imkan dairesinde bulunan her şeyi yarattığına, fakat kendisinin hayra rızâsı olup, şerre rızâsı bulunmadığına, hayır ve şer, irade ve kesb bakımından insana; vücuda getirilmiş olması bakımından da Allahu Teala'ya râci' olduğuna inanırız.
Şüphe yok ki şerri işlemekle, şerri yaratmak bir değidir.
İnsanın irâdesine taalluk eden bir şer yaratıcısı olan Allah için abes teşkil etmez; musavvir-i hakîkî güzeli de çirkini de tasvir eder.
Cenab-ı Hakk, hayrı da şerri de; insanların kullanmakta serbest bulundukları cüz'î irade ve kesbleri ile mukayyed olarak yaratmış olduğu içindir ki, insanlar hayır işlerinden dolayı mükafata, şer işlerinden dolayı da mücâzâta müstahik bulunmuşlardır.
Binaenaleyh Müslümanlık hayır ve şerri, sadece psikolojik zihnî bir hal olarak kabul etmez.
* * *
16. CAMİLER NASIL FİNANSE EDİLİR? (Teberrular, kısmen Devlet tarafından yapılan yardımlar v.s. İslâmiyetin hakim bulunduğu veya müslümanların ekseriyette olduğu yerlerde, câmi ve mescid inşâsı veya bakımı için millî veya mahallî vergiler var mıdır?)
C EV A P : 16
Müslümanlıkta temiz olmak şartı ile bütün yer yüzü Müslümanlar için ibâdet mahallidir.
Cami ve mescitler Müslümanların birbirleri ile tanışmak ve kaynaşmak, Allah'a topluca ibadet ve niyazda bulunmak gibi ulvî gayelerle te'sis edilmiş ve Cuma ve Bayram namazları ile beş vakit namazın cemaatle kılınması için tahsis olunmuş mübârek yerlerdir.
Nerde ve ne zaman olursa olsun, Müslümanlardan zengin olanlar, servetleri ile ve zengin olmayanlar da bedeni mesaîleri ile Cami, ve mescitlerin yapım ve bakımlarına katılmayı dînî bir vazîfe saydıkları gibi hali vakti yerinde olan zenginlerden ve devlet ricâlinden ve hükümdarlardan müstakilen câmiler yaptınp, tahsis ettikleri vakıflarla da onların bakımlarını sağlayanlar pek çoktur.
Bugün de cami inşâsını ve bakımını müstakilen deruhte etmek hamiyyetini gösteren Müslümanlara sık sık rastlanmaktadır.
Türkiye'deki câmi ve mescidler durumları ve idâreleri bakımından şu kısımlara ayrılırlar :
A) Bakımı Vakıflar Umum Müdürlüğüne ait olanlar,
B) Bakımı vakfın mütevellîsine ait olanlar,
C) Bakımı câmi derneklerine ait olanlar, Ç) Bakımı mahalle halkına âit olanlar,
D) Bakımı köylüye âit olanlar.
A grubuna dâhil câmi ve mecsidlerin müstahdemlerinin aylıkları Devlet teşkilâtına dâhil olan Diyanet işleri Reisliğince tavsiye edilir.
B grublarına tâbi' olanların masrafları Vakıflar Umum Müdürlüğünün mürâkabesine tabi' olarak mütevellisi tarafından, vakıfların gelirinden tevsiye edilir.
C grubuna dahil olanların masrafları, aylık aidatla, teberrüler ve çeşitli gelirlerden tesviye edilir.
Ç ve D grublarına dahil olanların masrafları da mahalle ve köy halkı tarafından salma suretiyle karşılanır.
İnşâ ve ta'mîrine Vakıflar Umum Müdürlüğünce az çok bir yardım yapılır.
* * *
17. MUKADDES YAZILAR. (Dîninizde. menşei mukaddes, ilâhî veya fevkalbeşer telakkî edilen yazı ve kitaplar.)
C E V A P : 17
Müslümanların mukaddes kitabı Kur'an-ı Kerîm'dir. Allah Kelamı olan Kur'an-ı Kerîm, Cebrail Aleyhisselâm vasıtasiyle, Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam'a Arapça olarak, vahy ve inzal buyurulmuş ve Resûlü Ekrem'e hiç unutulmamak, hafızasından silinmemek üzere okutulmuş, lafzı da ma'nası da ilahî olan i'cazkar bir kitaptır.
Kur'an-ı Kerîm'in lafzı da ma'nası da doğrudan doğruya Allahu Teala'nın vahyidir.
Allâhu Teâlâ onun eşsizliğini ve mu'cizeliğini bizzat beyan ve ilan buyurduğu gibi hiç bir tağyir, tahrif ve tebdil edilemiyeceğini ve yine bizzat hıfz-ı emanetine aldığım da tekeffül etmiştir.
Bu keyfiyet vâkıalarla da tahakkuk etmiş bulunmaktadır.
Dînimizde ikinci derecede mukaddes kitabımız olan Peygamberimiz'in sözlerini, işlerini tasviblerini bildiren hadis kitabları'dır.
Peygamberimiz'i her hususta örnek tuttuğumuz ve muktedâ-bih tanıdığımız için onun
Hadisleri, Sünneti de biz Müslümanlar için büyük bir kudsiyet taşımaktadır.
* * *
18. İLÂHÎ OTORİTE. (Dînî ayinler icrası için ilahî bîr otoriteye ihtiyaç var mıdır?)
C E V A P : 18
Her Müslüman, beş vakit Namazla, Oruç, Hac, Zekat gibi ibabetleri ilahî bir otoritenin ve dînî selâhiyete haiz herhangi bir şahsın delâletine lüzum olmadan kendi başına îfâ eder.
Ancak cemaatla kılınması îcâbeden Cuma ve Bayram namazları ile beş vakit namaz câmide cemaatla kılındığı takdirde bu namazları vazîfelendirilmiş olanlar kıldırırlar.
Beş vakit namazın topluca kılınması için, farzlar edâ edilirken, varsa vazifeli imamlar, yoksa imamlık yapabilecek bir Müslümana uyulur. Fakat bunların ilim ve faziletten gayrı bir imtiyazları yoktur.
* * *
19. DÎNİNİZDE BUGÜNKÜ LİDERLİK. (Böyle bir liderlik kabul ediliyor mu? Kimler tarafından kabul ediliyor? Liderinize verilen ünvan nedir?)
C E V A P : 19
Bütün Müslümanlar dînî rehber olarak en başta, islam Dînini beşeriyete tebliğ buyuran Âhir Zaman Peygamberi Hazreti Muhammed Aleyhisselâm'ı tanırlar.
O'nun tebligatını ve ta'lim ve neşr vazifesini ifâ etmiş bulunan Ashabına ve büyük islam alimlerine saygı gösterirler.
Binaenaleyh Müslümanlık'ta Papalık gibi bir dînî liderlik tanınmamıştır.
Devletçe tayin edilip öteden beri dînî vazifelerde istihdam olunan me'murlar şunlardır :
A) imam ve Hatibler : Cami ve mescitlerde Cuma ve Bayram namazları ile vakit namazlarının kıldırırlar.
B) Vâizler : Cami ve mescitlerde Müslümanlara ibâdet ve akâide âid va'z u nasihatte bulunurlar.
C) Müftüler : Her vilayet ve kazada dînî teşkilâtı idare ederler ve şahıslar veya dâireler tarafından sorulacak din meseleleri cevablandırırlar.
D) Diyanet işleri Reisi : Türkiye'deki bütün İslâmî teşkilatın umumî müdürü ve mercii olmak üzere Başvekil tarafından intihab ve Reisicumhur tarafından tayin olunur.
* * *
20. MU'CİZELER. (İnsanlar ve milletler arasında fevkalbeşer olaylar. Eski zamanlarda olan mu'cizelerle mukayesesi.)
CEVAP: 20
Mu'cize peygamberlerin, peygamberliklerini te'yid için Allah'ın izniyle gösterdikleri hârikulâde hâdiselerdir.
Mu'cize, Allahu Teala'nın kendi eseri olan kainatta ve kainatta cârî bulunan kanun ve nizamlar üzerinde istediği gibi tasarrufa kaadir bulunduğunu ve ilâhî kudret ve irade karşısında herkesin ve herşeyin aciz olduğunu ifade eder.
Müslümanlık, zâhirî sebepleri, âlemin nizâmını ve âdî illet ve maslahatlarını kabul etmekle beraber, bu sebep ve illetlerin fevkinde onların hepsine hâkim bulunan ilahî kudret ve iradeye inanmayı da emreder. Ve ilâhî irade bu kâinatı ve nizamlarını idare eder.
İşte mu'cize de bu ilâhi irâdenin başka bir sünnet ve Âdet-i İlâhiyyesi olarak eseridir.
Çünkü, ilâhî irâdenin cârî âdetler ve zâhir sebeb ve illetler dâiresinde görülmekte olan tecelliyâtı, bu ilâhî irâdenin tam vaktinde zuhur eden tecelliyâtı demektir.
Fakat ilâhî irâde bazan da vâsıtasız ve maddî sebepsiz olarak ölülerin dirilmesi, kamerin bölünmesi ve parmaklardan ve kuru taşlardan suların fışkırması ve cansız eşyâdan seslerin gelmesi gibi tecellî eder de bu hâdiselerin gördüğümüz ve bildiğimiz cârî kanunlarla ve zâhirî sebeplerle îzâh edilmesi güç olur.
Zâten mu'cizeliği de bu güçlüğünden ileri gelmektedir.
Mu'cize haddi zâtında aklen mümkün bir nizâmın ve âdetin kezâ mümkün olan diğer bir nizam ve âdetle li-hikmetin ve maslahatın tebdilinden ibaret bir harikuladedir.
Tabiî kanunların ittıradına ve bilinen ve tecrübe edilen hadiselerin ma'lüm olan seyir ve cereyanların da halen bir ihtilâfa rastlanmamasına bakılarak bunların asla değişmez ve değiştirilemez olduklarına hükmetmek kudret-i İlâhiyenin şümûlünü ve mâhiyyetini anlamamak demektir.
Tabiat kanunları için vâciblik ve zarûrîlik olmadığını anlamayan akl-ı selîm sâhibi kalmamıştır. Belki bunlarda imkânlık vardır; îcâbında değişebilir. Bu değişme ise mücerred tesâdüf veya galat-ı tabiat demekle izah edilemez. Onun için peygamberlik ancak bu mucize ile sâbit olmuş ve peygambersiz din olmadığı gibi, mucizesiz de peygamber bulunmamıştır.
Mûcizeler, Allah'ın izni ve irâdesi ile sâir peygamberler gibi Peygamberimiz tarafından da gösterilmiş ve O'ndan sonra bu kapı kapanmıştır.
Şu kadar ki, Peygamberimiz'in ümmetinden olup ibadet ve istikametleri ile Allah'a manen yaklaşan evliyadan da peygamberimize izâfeten ba'zı harikulâdeliklerin zuhuru mümkün bulunmuştur.
Fakat buna kerâmet denir ve kerâmetle mu'cize arasında büyük farklar vardır.
insanların ilim ve fenle yahud herhangi bir maddî vâsıta ile gösterdikleri fevkaladelikler, maddî sebeplere dayandığından mu'cize ve keramet değildir.
Bunların mûcize ve kerametle mukayese edilerneyecegine ve aralarında bir münasebet bulunmadığına inanırız.
* * *
21. bir MEZHEB İÇİN ORGANİZASYON ZARÛRÎ MİDİR? (Dîninize göre, bir mezhebin tanınabilmesi için organize bir grubun mevcûdiyeti zarûri midir?)
C E V A P : 21
On ve onbirinci suallerin cevâbından da anlaşılacağı vechile, Müslümanlıkta halen mevcut olan dört mu'teber Mezheb herhangi siyasî veya idarî bir maksad ve tertibe dayanan teşekkül değildir.
Bu mezhebler dînî anlayışın amelî sahâdaki tatbikatını ifâde ederler.
Esâsen Müslümanlık mezheb teşkilini dînî zarûretlerden saymamıştır Belki İslamdaki dört mezheb mahza dînî ve ilmî hayatta ferdlerin aciz ve ihtiyacın
dan doğmuş bulunmaktadır.
Mezheb imamları olmak üzere kabul ve ta'zim edilen büyük din alimleri, dînin esas kaynaklarından çıkardıkları hükümleri ortaya koymuşlar, daha sonrakiler de kendilerinin bu husustaki ihtisas ve isâbetlerini takdir ederek onlara uymuşlar ve diğer Müslümanlar dahi kütleler hâlinde onlardan her birine tâbi' olmuşlardır.
İşte Müslümanlıktaki bu dört şekil dînî anlayış ve tatbikatın her birine. «Mezheb» ve kail ve âmiline de: «imam» denilmiş ve Müslümanlardan amellerini bu imamlardan birine uyduranlar da o imam ve mezhebe nisbet edilmiştir.
Müslümanlıkta bu keyfiyetten başka organize bir grup mevcud değildir.
* * *
22. İNSANIN MENŞEİ, (insan nereden gelmiştir? 2Bir evrim(evolution) ile mi bugünkü halini almıştır, yoksa başlangıçta bugünkü şekli ile fevkalbeşer bir varlık mıydı?)
Biz Müslümanlara göre Cenab-ı Hakk, yeryüzünde ilk önce insan olarak, Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva'nın cesedlerini yaratmış, onlara ruh vermiştir. istisnâsız olarak da bütün insanlar ve milletler bu tek baba ile anadan türemişlerdir.
insanın maddî varlığını teşkil eden unsurlar, ne gibi safhalar geçirirse geçirsin, insan yapısındaki insan unsurundan başka bir mahiyet taşımaz.
Bu husus insanda böyle olduğu gibi sair canlılarda da böyledir.
Hiç bir nevi, diğerinin mahiyet ve hususiyetini taşımamaktadır. Göklerde uçan kuşlar bile nevileri içinde ayrı bir cemaat ve hususiyet arzederler. Bu sûretle her nevi, ancak kendi nevi hususiyeti içinde tekâmül ve inkişaf eder.
Binâenaleyh Müslümanlık bir canlının zamanla veya tekâmül yolu ile bambaşka bir şekil ve mâhiyet alacağını kabul etmez.
Akıl ve zekası ile kâinata hakim olmağa çalışan ve bu şerefe de lâyık bulunan insan neslinin herhangi bir hayvanın tekâmülünden meydana gelmiş olduğunu farzetmek, gözlerimizin önünde cereyan edip duran tabîî kanunları, hâdiseleri, akıl ve mantığı hiçe saymak demektir.
Eğer tekâmül kanunu tabiî bir kanunsa, onun da devam ve ittırâdı zarûrî idi. Halbuki bütün insanın, insan nevini; maymunun da maymun nevini üretip durduğu ve hiç birinin diğerine karışmadığı görülüp dururken, dün tekâmül kanununun insanı herhangi bir hayvandan meydana getirdiği ve sonra da her iki cinsi kendi hallerine bıraktığı akl-ı selim sahibleri için nasıl kabul edilebilir.
İşte Müslümanlık bu gibi inanışları fikrî sapıklık sayar da insanı insan, hayvanı da hayvan olarak kabul eder.
O halde insan, yeryüzüne insan olarak çıkmış ve çıkmakta ve insan olarak yaşamış ve yaşamakta ve insan olarak ölmüş ve ölmektedir.
Bununla beraber Cenab-ı Hakk'ın bütün canlıları ve hususiyle insan nev'ini takdîr-i ezelîsi ile bedenî ve ma'nevî bir tekamül ve inkişâfa müstaid ve mazhar kıldığına da inanırız.
* * *
23. İBÂDET. (Sabit şekiller var mıdır? Ferdi düşünceler - ibâdet için muayyen zamanlar?)
C E V A P : 23
Müslümanlıkta her ibadetin muayyen şekli ve muayyen zamanı vardır.
Allâhu Teâlâ'nın kâfî olarak emir buyurduğu ibadetler.
A) Namaz
B) Oruç
C) Hac
D) Zekat'dır
A) Namazın çeşitleri vardır. Beş vakit namazla Cuma ve cenaze namazı farz'dır. Bayram namazı ile vitir namazı vâcib'dir.
Farz ve vâcib olmayarak kılınan namazlar sünnet veya müstehab olur. Namazın içinde ve dışında olmak üzere şartları ve rükünleri de vardır.
Namaz muayyen usûlüne göre eda edilir. Namazın şartlarından birisi de vakittir.
Beş vakit namazın edaları için zaman ta'yin buyrulmasında büyük hikmetler vardır.
Hayat meydanına atılan insanların bir takım didinmelere, rekabetlere, muâmelelere daldıkça daima gafletle isyâna, günâha düşmeleri mümkündür.
İnsanların bu gaflet yüzünden başlarına getirdikleri ve getirecekleri zarar ve hüsran da büyüktür.
İnsanları gaflete daldıkça uyandıracak ve yaptıkları bütün işlerden dolayı bir gün sorguya çekileceklerini hatırlatacak bir vesîleye çok ihtiyaç vardır.
İşte namaz, her an murâkabe altında bulunduğumuzu, sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı vakitlerinde yani günde beş defa bize hatırlatan bir ibadet olduğu için emir olunmuştur.
6) Her sene Ramazan'da bir ay oruç tutmak da Allâhu Teala'nın emir ettiği bir ibâdettir.
Oruç, tan yeri ağarmağa başladığı zamandan güneş batıncaya kadar bir şey yememek, içmemek, orucu bozan şeylerden sakınmak suretiyle tutulur.
Bunun da kullara âid maddî ma'nevî büyük menfâtlerı vardır.
C) Hac ibadeti de, hali vakti yerinde olan her Müslümanın, şartları bulunduğu takdirde ömründe bir kere, muayyen zamanda muayyen mahalleri, muayyen usûlüne göre ziyaret etmektir.
D) Zekat, dînen zengin sayılan Müslümanların yıldan yıla mallarının muayyen ölçüsüne göre zekatını hesaplayıp fakirlere vermeleri, dînî bir vergi olarak Allah tarafından emir olunmuş bir ibadettir.
Bu ibadetlerin içtimâî hayattaki faydası ve hikmetleri herkesçe müsellemdir.
İbadetlerin zaman ve şekilleri Allahu Teala tarafından tayin buyrulduğu için onlar hiç bir sûretle reforma tâbi olamazlar. Başka bir şekle ve başka bir zamana çevrilemezler. Muayyen bulunan ibadetlerin şekil ve zamanlarına aykırı olarak yürütülecek rey ve mütalaaların Müslümanlıkta yeri ve değeri yoktur.